yeminli sızılarŞiirin hikayesini görmek için tıklayın yalnızca bir geçmiş olan
kararmış kalem zihnim çiğnenmiş kartpostal folyosu gözümde firar bütün maviler gök yüzüne yüzümde meçhul kaç rüzgara tutuldum ve göğsümden kaç kelebek uçtu zamana yani ki uçmak ne mümkün ve nasıl kanadım olmadı benim hiç bilmiyorum gömülüyorum çıplak bir çerçeve içine ve uzunca bir rüya görüyorum gibi coşkun bir barış daha çok savaş rengi ağzıma dolan öfkeli posta sesleri ve boğazımı kurutan o nazım eserleri sorgu provası gibi koşuyor beynimden içeri sual gibi doluyorum kalbime geri kırıp ağzımın eskime sehpasını devriliyorum içimin pencere dibine susuyorum yıpranmış bir göz kıyısında "Tahir de güzeldir Zühre”de diyorum Ve sevmek dediğin hiç ölmeyecek belli alnımdan toprağa b/akan fabrika bacaları ruhumun ocağında tüten illet kurum kokusu ve ergen kızların mutluluk düşü gibi karanlıktır anlamak bir geçmişi yağmur yağar aniden ağarmaya başlar dizlerim siyah terk eder yüreğimi gece bir cehennem meydanı olur uslanırız aydınlık bir tabut gibi eskilerden bir ölüm değilim ki demleneyim vakte müştak dün gibi sabahın erken saatinde yol almış ergen bir martı heyecanı benimkisi say ki ilk vapur kadar yaşlıyım sevgili ve piri son ayrılık kadar dolu ki yaşlanmakta mutlak ölür bir gün uzak bir yakın işte onu görüyorum üstüme çöküyor zaman ve bir önceden daha çok büyüyorum ağarıyor genç yüzüm her gece sonu gözümde hep annem suçlu çocukluğumuz ömrün en deli çağları sen vardı ben vardı gül yaprağı incir reçeli birde nasırlı o hanımeli ve daha çok yeşil çam kokardı gözlerimin içi dalardım yavru kalbimle Türkan”a fiyakalı sevincimi hiç sorma elimde solgun yaz çiçekleri okul yolu kızdığım fen öğretmeni ve birde düşümde o utangaç ikimiz gibi coşkun bir ergen rengiyiz koşardım sana kalem kitap desenli ayaklarım çıplaktı-eteğim beyaz dantelli bu vadi kadar kutsaldı işte çocukluğumuz ve yeminli süren bu acı dediğin aklı kıt olan bir kırklı veli gel yine o gün gibi sev beni uzardı yollar yorgunluktan sızlardı kamburu çıkan yağmur en çok yüzüme yağınca severdim seni gözlerim yutardı eylül kuşları herkes dertliydi dudaklar bal sanki hangi zamanın boynunda sevdik geceyi hangi tutsak ağızda ayyaştı sevgi bulduğun yerde tut onu getir geri Nazımı beklerdik bir kalbin ayak sesinde uyurdu Tahrir meydanı gayet derince sabah olana kadar beklerdik biz gelmezdi bir türlü Piraye yol çok karanlıktı ve sabah uzak susardık surların ayak izinde ellerimizden kayardı ufuk birden güneşi tutamazdık biz yine yalnızlıkla ıslanmış her aşkın yüzü kaldırım çiçeklerine benziyor bu ne uzun bir sızı anne yandıkça içimde bu yara su çatlıyor ağzımda mhd |
...
sızın sızım, gözlerim arsız bugünlerde ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum.
Çok güzeldi kuzum.