Bir ydum su
Gecenin yalnızlığını mehtapla yıkama,
Yakamoz matlaşıyor sonra sehere doğru. Bir pastel kızılında göz kapaklarım Veda ederken sarhoş artığı sabah sisine, Fesleğendeki çiy billurlarına beste düzmekten Yorgun düştü nazarlarım sustum, Konuşamamanın acı tecellisi ile sustum… Rüyalar kaçıncı perdeyi oynuyordu o an Hangi rüzgâr ne yandan getirdi soluğunu Sormak isterdim Gül’üm soramadım… Bir salâ yankılanırken uzak mahallelerde, Devrilen bir ömür defterine bir veda yazısı Tazecik, fazla yıpranmamış sarı sayfalar Kopup giden bir çığ gibi göğe yükselen ağıt ! Bir yudum su gibisin ey hayat ! Bir yudum su, güneş yakarken yorgun bedeni, Tutunuvermek gibi göğsümü serinleten akşam yeline Yorgunluk gidermek nazla salınan üç güller üzerinde Dalıvermek efsunlu boşluğun akşam sütü ezgilerine… Koştururken hayaller, akmayan zamana inat, Bir türkü bestelenir karşı koruda canhıraş, Sen, gözbebeklerinde bir hasret dokurken emekle, Alı al, moru mor nazarların düşer kaldırımlara “Dur!” diyemezsin heyhat, Bir çırpıntıdır akıp giden yüreğinde, sel gibi Durgun bir ummana kavuşmaktan korkan Sükutlarda teselli arayan bir nağme gibi, Vurur dalga dalga göğsünde bir arzu Yalnızlığın her durağında, mor koyusu gecede. Bir yolcu mani düzer, Kısaldıkça uzayan ve uzadıkça kısalan Vuslat baharı yollarda. Ceplerinde umut taşıdığı giysileri üşümüş, Bir kır çeşmesinin taş oluğunda, tek başına, Bir başka bahara ertelenmiş hülyalarla Kulaç atar, ay şavkı vuran durgun siyah suda, Yorgun yürek çözemez çelişkileri, Bulut perde olur mehtaba, geçit vermez, Ve bir mızrak saplanır gecenin göğsüne. Kanayan serinlik dem tutar son dizelerde Ve uykuyla birleşmek ister öfkeler, ne çare… Gül’ üm ben duyamadım yakamozların geceye ağladığını, Belki de “duvarlar” engel oldu, bilemiyorum. Pas tutan ıslak ayazlarda yıllara şahit, Tarifsiz karanlığa, sebepsiz tereddütlere şahit, Göremedim gelip geçtiğini türkülerinin gölgede. Tutamadım yorgunluktan dalını budağını… Al bu şarkıyı nakışla rüyalarına Seherlerde aradığın uykuya sarıp sarmala, İstersen yine avunmaya çalış, Kurduğun sabahsız hülyalarla bir başına, Mevsim gelmese de, ışığın vurması kurak geceye, Mümkün olur mu ? emeksiz donuk nazarlarla, bilemem… Yine de duyurma üşüdüğünü kuş seslerine, Bir çentik daha at oyasız mendillerine Ve bir yudum su içiminde doyur gönlünü, Sehersiz sabahlara uyandığında…. Muzaffer Eker |