gümüş gerdanlıkürkme bastığın dalın kırılış sesidir o ağlamak anlamanın yankısı ak/la yangın sonrası is olur gözlerindeki suyun öp ve kimselere söylemeden sakla kim anlar artık bakışlarındaki hüznü gümüş gerdanlık takan kadınların durmasın boynunda güvercinler ağlasın rüzgarların savurduğu her düş uzaklaştıkça gürbüzleşen çocuk bakışı salıncaklarda zincir koparan aşk tahtırevanlarda deliren padişah gülüşü tebaasız bir efendinin arsız kölesiyim ayrılık kelimelerinden kurulu kış ülkesi gayrı herkes kendi acısına yansın sönünce ışıkları otobüslerin şehri terk yanında oturur koltukların camına yansır bakışları yokluğun oysa bir süre daha beraber gidiştir ayrılık daha ilk molada vurur tanıdık gelir bütün tanımadık yüzler beyler çaylar şirketten anlayan anlasın sağımda bir boşluk var ki savruk eşkalsiz keder emsalsiz bir gamlı baykuş sol diyeceğim amma sevmem bilirsiniz göğüs boşluğumda taş gibi yumruk nasıl sevsem öyle terk ederim gül rengi çitsiz bahçemde korkuluk uyku bu hengameden çıkan daha da dönmesin |
bu şiir de ses uyumundan anlamına bir türlü odaklanamadım...ne garip...içsel ses gibi ...kendisiyle sarmaşık..