eve dönerken...
kayısı çiçekleri bir kez açmaya görsün
ilkbahar rüzgarıyla eve dönerim… o yalnızca benim olan evime! doğup büyüdüğüm güzel şehrime köpeklerin bile adama farklı baktığı yere çıplak tepelere ve yemyeşil düzlüklere yadırgarım, utangaç bir aralıktan seyrederim önce süzülürüm ardından şalvarlı kadınların oturduğu serin gölgeliklere esmer çocukları vardır, bilirim… sadece benim olan şehrimin işte onların koştuğu mahallelere büyümek sonsuza kurulu bir otobüs olur iki ileri bir geri, eski bir otobüs gibi bir şey olur yani büyümek, eski bir kasabadan... durmadan havalanan… at arabalarından, bakır ustalarından, koca koca değirmen taşlarından… ve kerpiç evlerden geriye kalan hüzünlü bir boşluktan dişleri dökülmüş daracık sokaklardan sırtlarında yataklar, yorganlar ve gurbetçi valizleri aklını insanın başından alan büyümek eski bir otobüs, bir yanı hep sonsuza kurulu yükünü mülteci çiçekler gibi dört bir yana savuran aylardan Haziran olmayıversin… buğday başak bir memleket düşer yine yollara sapsarı tarlalara, cam gibi semalara fikrim yüzüme takılır ilkin, yüzüm ılık bozkır rüzgarına yüzüm yoktur oysa, bilirim… dönüp ardıma bakmaya sayarım, sayarım… eksilmez koparılmış olmanın sancısı bir ömrü ne vakit geçtik? ne ara geldik bu iki yol ağzına? ne ara gömdük umudu eski topraklara? hem ne vakit içimizdeki hayvan kalktı ayağa? |
kayısı çiçekleri bir kez açmaya görsün
ilkbahar rüzgarıyla eve dönerim… o yalnızca benim olan evime!
doğup büyüdüğüm güzel şehrime
köpeklerin bile adama farklı baktığı yere
çıplak tepelere ve yemyeşil düzlüklere
yadırgarım, utangaç bir aralıktan seyrederim önce
süzülürüm ardından
şalvarlı kadınların oturduğu serin gölgeliklere
esmer çocukları vardır, bilirim…
sadece benim olan şehrimin
işte onların koştuğu mahallelere
büyümek sonsuza kurulu bir otobüs olur
iki ileri bir geri,
eski bir otobüs gibi bir şey olur yani büyümek,
eski bir kasabadan... durmadan havalanan…
at arabalarından, bakır ustalarından,
koca koca değirmen taşlarından…
ve kerpiç evlerden geriye kalan hüzünlü bir boşluktan
dişleri dökülmüş daracık sokaklardan
sırtlarında yataklar, yorganlar ve gurbetçi valizleri
aklını insanın başından alan
büyümek eski bir otobüs, bir yanı hep sonsuza kurulu
yükünü mülteci çiçekler gibi dört bir yana savuran
aylardan Haziran olmayıversin…
buğday başak bir memleket düşer yine yollara
sapsarı tarlalara, cam gibi semalara
fikrim yüzüme takılır ilkin, yüzüm ılık bozkır rüzgarına
yüzüm yoktur oysa, bilirim… dönüp ardıma bakmaya
sayarım, sayarım… eksilmez koparılmış olmanın sancısı
bir ömrü ne vakit geçtik? ne ara geldik bu iki yol ağzına?
ne ara gömdük umudu eski topraklara?
hem ne vakit içimizdeki hayvan kalktı ayağa?
Tahir Yaprak (kedili)
Anlamlı ve güzel dizelerdi şiirinizi kutlarım.Yunus diyarından selamlar.