yokluk
ruhumun sokak aralarında kaybolmaya yüz tuttuğunda huzur
huzursuz gecelerin koynuna salıyorum bedenimi binlerce lanetlenmiş ayrılık kavimler halinde göç ediyor yüreğime tutsaklığın bile elini kolunu bağlıyor kimsesiz yalnızlığımın esareti koyun koyuna sabahlarken ıssız saatlerin yelkovanında bütün cephaneleriyle saldırıyor üzerime akrep meyva ağaçları döküyor çiçeklerini bahar utanıyor ayak bileklerime tekme atıyor çakıl taşları yüzüm yüzünden düşüyor sonra bütün yıldızların başı dönüyor ay küsüyor.. lanetlenmiş bir mülteci oluyor tenim teninde sahibinden gizli konakladığım bir yol üstü dinlencesi bedenin hayalle gerçek arasında sıkışmış yeşil bakan bir suret çarpıyor gözlerime boyası dökülmüş duvarlarında yüreğinin nefes aldıkça boğulmayı öğreniyorum sonra derin sularda derin ölümleri tadıyorum ellerinden bir dudak payı bırakıyorum üstü başı tozlu sevdamıza sensiz ağlattığım her dakikayı gülümsemene senle yaşadığım her saniyeyi ömrüne bağışlıyorum.. |