döngüŞiirin hikayesini görmek için tıklayın artık tamam...
çekip gidecek diyar da kalmadı more çolak kuşcana kaldık hayatın orta yerinde artık uzak iklimler hep endülüs zilli şallı rakkaseli sis... döndürsem başımı diyorum kurmalı balerinin parmak uçlarında mi minör keman mendelsondan pılım pırtım ortada. açar’mola kanatcazım yeter’mola kanatcazım uçmaya... büyüyünce hiç olmalıymış minnacık kabuğunun içinde koca bir umman azsız çoksuz ötesiz berisiz niyetsiz... azacık çamur kıvamında azacık hitit bir demette dört ayak ceylangöz bakmak için maral maral koşmaya... neden ki bütün mutluluklar hep kapısı yasaklı misafir odası kıvamında... ah more kirpi bile olsam burnumun dikeni yok... göğeren ekinlerin arasından geçtim hep, saplamadım dikenim... vaktiyle çiçeklerin üzerine ve böceklerin ve deri pabuçlu nasırlı ayakların ve dalgalı saçlarına hale hale papatya tacı takan hızmalı kızların taşa kaderini taşın kaderini yontan gözlerine tarihin tozu kaçmış ateşte çiçek yakmış kilde alev alev aşka gelmiş gelmiş de kurtulamamış tablet olmaktan... kırk ince kilit gibi düğmesi dikenli gül ah nasıl al basardı yanağını mayısta dalda kiraz dönüp arkamı gidemiyorum duyarken kulağım gömütten gelen bu sesi.. oysa çoktan başak oldu gözleri yüreğiydi öğütülen değirmende bir çiğnemlik hitit’ti ekmek güneşe ondan sıcak baktım ben... gitmiyoruz demek dönüp dönüp duruyoruz demek ana rahminden düşüp toprağa demek kalkıp ot ot kalkıp et et kalkıp konuşarak kalkıp güle oynaya sonra yine toprağa... demek kil bir kaptan bakıyoruz arada bir hayata... demek rotasyon demek şark hizmeti demek amino asit demek bir başınalığım milattan kalma... uyanır gibi yedi uyurlar mağarada açtım gözlerimi isa dan çok sonra ben... baktım sadece şekli değişmiş yazı yazmanın hâlâ yerle yeksan olmuş yakınlarımızı su katıp çamur yapıp güneşe bırakıp yan yana tuğlalar yapıyoruz... tuğladan evlere saklıyoruz sevdiklerimizi... |