On İki Bin Bir Renkli DolmaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Gerçek.
I Rüzgârdan yediğin son tokata karşı Kilometre taşına dayalı ayakların Hazmede hazmede Bu yolu yürüyeceksin şair kadın Hey ahali, Sağ yanımda boklu marmara’nın Kişniyorken yeşile çalan mavisi, Sularında ayak sesleriyle ıslatarak geceyi Kaç kilometre mesafe sonunda Bir yağmur ertesi toprak kokar asfaltlar. II İşte… tamamlanıyor sahne. Lodos ayırdı gemileri limandan Sönük fenerlerime göz kırpıştırıyor Yaralı yıldızlar Yanakları al, gözleri şehla güllerin, Ezerek bahçelerini, gülüşen yapraklarını Gömüldü düşlerim içine dünün III Kirpiklerimde canlanırken Katmer katmer yediveren dikenleri Kaç kilometre gecikmeli İhaneti limanıma bordalamış dillere Saplanır ah’ların sesi Bu gün üçnisanikibinbir Söz vermişti yıldızlar Sağanak yağacaklardı sağanak Onikiyıldabir IV Ne bakıyorsunuz garip garip suratıma Yıkılın…! Gereğini düşündü dalgalar Teker teker yıkılın…! Sırtında dakikaların darağacı İdam sirenleri çalıyor tüm vapurlar Şimdi ölmek zamanı Çırpınıyor avuçlarımda yüreğim Ceset olmaya meraklı V Bengi onura sürgünlüğüm Ağırlığınca bastırıyor gözlere Sabrım ısırıp dudaklarımı Taşıyor cenaze alayını omuzlarında Alnımdan savurarak saçlarımı Kaç kilometre açığımda ak pencerede Çıplaklığıyla dolanır bir daha gökyüzü VI Avcı sokak lambaları avlıyor ayı Sınırlar perdeler dikiyor yıldızlara Kapatmayın onları..! Sudan taze çıkmış ıslaklığıyla Bırakın birazdan düşecekler üstüme Tüm sıcaklığıyla Kaç kilometre kuzeyden eser lodos bir daha Dürüp hesabımı çentikleyecek takvim yapraklarını Küllü günebakan gözler gül görmeye hasret ‘Oysa bana bu gece Sadece bir tek kurşun gerek! VII Caddelerce asılmış Lağıma bulaşmış insan yüzleri Şimdi benimki de onlardan biri Son akşam yemeğimde İçi bin bir renkle doldurulmuş On iki yalancı dolma yedim Soyun bu yüzün derisini soyun Yeni bir yüz geçirin Aynaların sırlarına kelepçelendi Gülüşleri yırtın, parça parça gerin VIII Kaç kilometre hızla kaçılır ardımdan Kendi adımlarını kırıyor ayaklarım Zamanın ötesinde dolanıyor yaşam İntihara meyilli ellerim sallanıyor gırtlağımda Martı çığlıkları yosun kokularına bürünmüş Al pelerinli çalgıcılar yaralı güvercinleri Gece karanlığına uçurmaya çalışıyorlar IX O eski ellerimin üzerinde bulutlar gömülüyor güneşe Dibimde fingirdiyor aşağılık karanlık Kırağı çaldı ektiğim dağları Nefesimde zift, kartal kılığıyla geçiriyor tırnaklarını Kâbuslaşmış gerçekler çakılmış evrenin soluğuna Kendini kusan türküler çalıyor mekânlarda X Susturun! Akbabalar kemirirken bedenimden leşleri Ateş böceğiyim kendini aydınlatamayan Şimdi soyundum üstümden geçmişimi Düşler dalgıcı, deşe durdukça gerçekleri XI Ateşten arabalarıyla mızraklıyor karanlık Işıksız perdelerimi Altın dişleriyle sırıtan Şişman koca memeli çingene kadınları Demet demet cansız yalan satıyorlar Ağızlarında sakız gibi çiğneniyor gerçeğin Şarkıları ‘Son canlıyı gömdük Son canlıyı gömdün’ XII Kaç kilometre çekiyor Bu lanet olası bebek sarıyer arası Metrelerce uzuyor yürüdükçe sahil yolu Blackless |
Son canlıyı gömdün’
kim canlı kim cansız karıştı artık
tebrikler çok güzeldi