Merdiven
gübre kokusuyla çıkılırdı
ağır ve buğulu dam havası düğümlenirdi boğazlarında, nemli aynı kapıdan girerdi çocuklar ve buzağılar kadın ve inek yanyana biri okşardı diğerinin sırtını altına sürerdi helkeyi sağardı beş on basamak var yoktu boynu ayaklar altında eğik atlayarak çıkan adamın bütün gücünü deneyen kadının çocuklar şeker kadar bir şeydi bir tüyü üflerdi rüzgâr tahta çardağa kanatlı kapı arkasında başlardı kıkırdaşmalar çırpı kollarında okul çantaları tozlar savrulurdu arkalarından toz olup gitmezlerdi girdikleri odadan kaç yaşında bir güngörmüştü merdiven kaş kişi aşındırmıştı yüzünü ezmişti çözülmemişti düğümü takırtılarında saman kokuları, armut elma kokuları gelmişti burnuna dam kokusunu altederek bir bahçe çıkmıştı düş olmaktan leylaklar, güller değmişti sert tenine ayvayı yemişti teliz çuvaldan düşen o bir köydü belki üstüne çıkılan varılamayan bir dağ başında sağlam bir ağaçtan olma dallarında sincapların zıpladığı bir ceviz ağacı kim karar verdi yere düşürmeye kuşların yuvasını çiğnemeye karar veren kim çocukların geleceğini merdiven bir var bir yoktu göz açıp kapar gibi yaşanılan hayattı gittikçe zorlanılan merdivenlerde yere inen kirpikler 15. 1.2013 / Nazik Gülünay |
Sanki şimdiki zamandan merdivenle açılan pencereden indim.
Babaannemin evinde gezindim yüreğimde hissettim arkadaşım.
Yürekten kutluyorum.Sevgiler alkışlar İzmir'den..