Emr-i Muhal
Sınırdayım, dikenli tellerin arasında,
Korkuyorum; mayına basmaktan korkuyorum. Dizlerim, bir eğri sızıyla kırıldığında, Emr-i muhal içinde, dimdik doğruluyorum. * Sevdiğim her şey, gri düşlerde asılı kalır.. İzimi sürerken , binlerce çürümüş ceset. Aşk, suçlularını yine temize çıkarır , Söyle ,kaç bedeni daha boğacak bu zillet. * Katre katre doluyorum, sükutun gölüne, Biliyorum, tövbeyi siliyor,” ben” dediğim. Her şeyi erteledim, hilalin ön dördüne, Çekiliyorum köşeme; gece, artık benim. * Nasip değilmiş ağlamak güçlü bir omuzda, Çünkü ben, yıkık kentlerdeki ortaçağlıyım. Güneş, hiç bir zaman doğmayacak bu sınırda, Siyah bir baharla uyanacak, unutkanlığım. * Ne ikbali tadayım eğriye eğilerek, Ne alçakta kalayım, zulme boyun bükerek. Pamuk ipliğine bağlı, zorlu bir hayatı, Düşe kalka çıkayım, hakkı haklıya vererek. * Saçlarını kafire satmış bir mücrim gibi, Günahımla sevabımla, el açtım yaradana. Serilip dergahlara, bir yamalı çul gibi, Sardım kollarımı, yıktığın mihrabına. * Aşktan aldığım ders, birkaç satırlık eyvah. Fırlatıp atsam da, tende mıhlı kalır günah. Utanarak bakarım aynaya; dudağımda pişmanlık, Heyhat! bu çark hep mi döner; nedir bu tutsaklık? * Sen! Manastırlı Kadın! ört artık saçlarını. Nihayeti recm olur ışıltılı tellerin. Simsiyah kaşlarına bırakınca peykanı, Melali ağır gelir, ziyasız secdelerin. Ulkuguven |