İSTANBUL SENİ (2)
Var Yanına "7 Tepe" Yar Bağına,
sar Bağrına-Boğazına sıra-sıra Asma Köprü, vur Dalına Hançer gibi Gökdeleni, belde belde Site-Kent kur, koy Koynuna Konakları, kon Dalına Alan-Alan boylu-poslu Uçakları, sok içine Millet dolu Oto-Yolu, illet dolu Trafiği, gir Kanına-kıy Namına, Tower, City, Work Plazza koy Adına, Vay Canına Kara Zurna’m vay Canına, boşaltmışız koca Yurt’u doldurmuşuz İstanbul’a. bu Caddede Yalın Ayak koşan, mis gibi Ekmek kokan, Ensesi Havlulu-terli Allah’ın Kulu Fırancala-Fırın-Küfecisi gerçekmiydi acaba? Yoksa "Çarmıha Gerili İsa" gibi Uzun-iri Kollarını dolamış Omzunda taşıdığı Sırığa, şu Eli Çıngıraklı Gezgin Silivri’li, bir Kefesi Tepsi-Tepsi Kaymak Yoğurt dolu diğerinde Tahtaravalli "Horoz İbrikli" Kantar yarım Asır boyu Rüya mı tartar? Hani Dalgıç Tüpü gibi Dükkanını Sırtında taşıyan, bir Eli Su İbrikli, diğeri şakır-da-şakır Tabakta Bardak çınlatan, Güğümü 3 Boğum yuvar -Gubbesinde sallanan bir yarım Ay var- Şapkasından Pabucuna kadar beyaz Plastik Elbiseli Vişne Şerbetçisi, İstanbul’lu bu İnsan gelmişmiydi Uzaydan? Yada, bir Elinde bir Balya, öbüründe Ağaç-Silindir-Tokmak, girmiş "Sirtina geçirdiği" kocaman bir Yay’a, şu küçük Pamuk Silkecisi var ya; "- A’be Hanım Abla, Analarım! Yorgan, Yatak, Yastık, Döşek Harmanlarım! diye bağıran bu Adam da mı, Bakla-Falı-Bakan çingene, kuru Kekik-Papatya-Lavanta Çiçeği satan Nine, Kumru ve Tavşan’a Kader çektiren Niyetçi Baltacı, Bozacı, Lağımcı, Sütçü, Çamaşır Suyu, Macuncu, Sirkeci, çivitçi... gibi daha niceleri Rüyamı idi acaba? Vay Canına Kara Zurna’m, vay Canına! Gözü bağlı yaşlı-cılız-beyaz bir Beygir çekiyor Suyu aynı Kuyudan hala. Ha bire dönüyor Çıkrık, tıkır-da-tıkır çıkıyor Çocukluk. Kulakta oluk-oluk Dönme Dolap gıcırtısı, Başda bir soğuk Su şırıltısı, Hatıralarda bir yorgunluk akıyor, Bostanda Güneşten çatlamış Antika bir Hıyar kokuyor. |