KAN DÜŞTÜ KARA
Ay tuttu beni,
ona uydum. Yaktım ateşi düş gününde, atladım üzerinden yalımlara yalanarak. Kıvılcımlandığımı sanarak düşten bir köşk kurdum kendime. Esti akşam yeli, hayallerime değdi etekleri. Yıkıldı binbir düşle kurduğum köşküm. Sövdüm rüzgârın küçük kızına. Dağa kaldırdım sürtüğü. Ayaklandı sülalesi. Ay aklandı, bana kesildi ceza. Fırtına çevirdi önümü. Sırtımdan vurdu dolu. Şimşeklerle kırbaçlandım. Yıldırımlardan yıldı kalbim. Yağmalandım yağmurla, sel koptu gönül dağımdan. Keskin ayaz bitirdi işimi. Kan düştü kara. Karıştı hava. Karıştım karmaşaya. Yıkıldı dirlik. Değişti iklimim. Avuçlarımda yandı su. Soldu çiçekler âlemi. Bulandı yıkandığım nehir. Savaş falan bahane, benim yüzümden bozuldu sihir. Bozuldu göğsümdeki saat; ne vurdu ne de durdu. Yığıldı dakikalar İrinlendi yaralarım. İmlendim. Emildi canım. Toprak gibiyim, içimde bin ceset var. İçimde bir set var. Geçemiyorum sabahın sınırını. Dağ yolunda kuruyan bir ağacım sanki, yanıyor köküm kuru toprakta. Düşlerim dökülüyor dibime. Yollarda çürüyor gözlerim. Hani uyandırmasa dallarıma konan birkaç kırlangıç, durmasa yanımda bu yolun yolcuları bir sigara içimlik, çoktan ölmüştüm uykumda. Oysa düşlerim Agora’da satılmalıydı. Athena’nın ağacından toplanmalıydı gözlerim. Hainin boğazında olmalıydı ellerim.-partizanca- Ve sürgünde can verenlerin rüyalarını görmeliydim uykumda. Meselâ, dokuz yüz altmış üç ortasında, haziran başında nasıldı Moskova; havalandı mı dört bucağa dişi kuşlar, Volga kaç saat durdu, uykusunda ağladı mı ’minnacık’ bir kadın? Ya da Anadolu uçurumlarından kalkan keklik, Fransa’nın kalbine konduğunda Paris nasıldı o gün; sisli miydi, yağmurlu muydu hava? Ölmezler Mezarlığı’nda açılınca döşeği üzgün müydü sürgün demokrat? Yoksa dünyanın her yerinde aynı mı toprak? ö.n. |
Öncelikle okunması gerek, şiirin hazzına varmak için. Kutlarım.