uykulu yâr kokusueski bulut yeni bulut toplanın başıma bu gök yüzünde melanet bu eskimiş tende umut avuçlarımda dili dişi tutuk ölü serçeler var yürek can pazarından toplanmışların güruhu bilesiniz suskunlar aşka yazar çenebazlar ancak çatar oysa çatlamış topraklarda çürümüş cesetler kar bekliyor örtsün üstünü üşümüş yâr bekliyor yârini döşeğine almayan şimdi düşünsün döşündeki kim ise dünkü kin yanık kilim iki gözüm ömrümüze zulüm canavarlar besliyoruz gürbüz ay ışığına muhtaç su bakışına şu ak tenin bak işine oysa afacan bir çocuk gece vakti çalar taşı ışığa masum sokak lambalarının gözlerinde söner hayat bütün kelimelerini çalar lügatin zalim karanlık anlatılınca misal eskimiştir her masal aşkın hayali cehennem kaçkını bir zarif yılan her yalan maziden kendine mutlak pay çıkarır bak demirci ustası zindancı başı sultan şah padişah bilmez misiniz ardına deli dolanır düşü savrulanların gücünü elden alan kendini kediye tırmalatır üç vakte kadar zararın neresinden dönerseniz kâr dönmeyenler aslında oldum olası bahtiyar ama bilirim güzel adamlar kıskanç mumların inadına kokusuna sevdalandıkları kadınların korkunca aniden yakmaya çalıştıkları gece lambalarıdır bu yüzden mi bekler geceyi şairler nereden bileyim karanlıktı işte korktu gece seslendim özenmiştim aşka lambasına uzandı elleri yakma beni diyiverdim |
hımm
nasıl bir şey ki..?