Baktığım Pencerede
kesik yaraları gibi çoğalır zamanla
izleri geçip dağılanın adsız bir sararmışlıkla iner üşümek eskiden kalan öğle sonlarının ağrısı ve giden tanıdık yüzlerde başlar korku yıpranmış elbiseler kadar bakılır yollara oysa yaz aşkları kadar incitici olmalıydı bu kadarıyla bitip tükenmek geçmiş ev kokularını özlerken ağlayışlarım... o ana yaklaşmakla övünür yalnızlığım herkesin hiçkimseleştiği tutuk güz kenarında aslında büyük kentlerle de ırgalanırım kaçak iklimlerinde çocukluktan kalanlarımın bu konusuz sarpasaran kırgınlıkta ağaçları bile düşünemeyecek kadar ağır acılı ömre ara verdiğim anlarda günlerde bacası tüterken yaşamak isteklerimin dargınlığımı unutmak için baktığım pencerede yoğun... sadece yorgunluğunu anımsayabildiğim akılsız bir gece konuşmasıydı yıldızlara bakmayı bile akıl edemediğim gölgelerin terk ettiği o sokağa karşı mahçup bütün tek başına yürümelere hazır bakışlı güneşli kış keyfi anılı aşkım benim rüzgarın soluğuma sormaya cesaret edemediği estetik ölüşüm gökkuşağıyla ölçüyorum aramızdaki uzaklığı ve bir deniz saati kadardır uzunluğu hasretin anlayabilir misin... kağan işçen... |
ve bir deniz saati kadardır uzunluğu hasretin
anlayabilir misin.../
anlarlar mı?
yağmur sonrasını bilenler
üşümeyi göze alıp
ve bir deniz fenerine hapsetmeyi kendini
onlar anlayabilirler
bilmem
belki...
çok güzeldi değerli öğretmenim
saygı dua ile...
de_soulmate tarafından 10/21/2012 4:02:48 PM zamanında düzenlenmiştir.