GidelimŞiirin hikayesini görmek için tıklayın En çok terk edenler bahseder; Terk etmekten,
Hiç terk etmemişler gibi... O yanları fazladır çünkü, Terk etmiş gibi konuşurlar Hatta biraz daha ileriye gidip, karşı tarafı suçlamaya da kalkarlar. Siz gittiğiniz için değil Kendileri gittiği içindir bu acınmalar
Ayrılığı seçtin mi hiçbir şey götürmeyeceksin yanında
Zaten sade bir hayat bekliyor olacak seni Ekmeğinin yanına simit yeter, susamlı Simitin yanına da sadece bir peynir yeter Zeytine bile gerek yok Acı varken bu kadar Ayrılık varken hem de en tazesinden Simitin tazesine de gerek yok Tuzlu zeytine de Öyle karışık yemeklere de gerek yok Yüreğin bu burukluğunda kusturur ancak Hiç yemeden de olmaz Kan kusturur bazen ayrılık Ayrılığın yanına bir şey katmaya da gerek yok O tek başına yeter tüm ruhu doyurmaya Yırtınırcasına acıtmaya Ciğerlerini bile söker bazen insanın O yüzden katık istemez ayrılık Sadece ve sek yaşayacaksın Meze istemez yanına I Boğazım kurur biliyorum Bir şey söyleyemem Söyleyeceklerimi ceplerime doldurmuştum halbuki gelirken Donan ellerim, kuruyan boğazım Hava mı çok soğuk? Ayrılık mı daha soğuk? Yeterince söyleyemediklerimiz varken bu kadar Yanına bir şey daha istemez ayrılık Tek başına yaşanmak ister Yalnızlık tam burada başlar II Kurduğumuz hayaller boğulur sonra Çayın buğusunda Hayal kurmaya korkarız artık Kursak boğulur Kurmasak biz boğuluruz Giderken aşkın içinde iyiye dair ne varsa Alır giderler Kötülüğü iyilikten ayırıp, B(öldürüp) giderler Bize yalnız çayımıza eşlik eden simit kalır Çayın buğusu Kahvenin kahvesi Üsküdar’ın Kız kulesi Soğuk yırtıyor içimizi Bizi ikiye bölüp geçiyor III Artık yan yana oturamayacağız bu tahta masada Masa da çürüyecek belki bu aşkın fotoğrafı Islanacak, üzerinden mevsimler geçecek belki de yıllar Ama söyleyeceklerimiz hep taze kanayacak Yüreğimiz gidişimizdeki verem kırmızısı yanaklarımız kadar Kırmızı kalacak Hep kanarken Bedenlerimizin kaldıramadığı kadar büyük nefesleri almaya çalışırız Bu ayrılığı sindirmek için Yetmeyecek aldığımız nefesler Çayın buğusundaki sıcaklık Ellerimizin sonsuz çatlağı Denizin sesi Yetmeyecek dindirmeye Az zaman sonra belki uyuşur acılarımız Ayrılığımızın başladığı yerden Demlenmiş geçmişe inat Küf kokan gelecek bekleyecek bizi IV Mecal bulamam yere döktüklerimi toplamak için Duygularım karma karışık Bir de çöp arabası geçer üzerinden Kayıklarda serseri misineler Kulaklarımda soğuk sesin Nefesim donuk Sesim ölü Ölmek için iki adım biraz ileriye Gitmekle ölmek bu kadar aynıyken Donmuş nefesi almaya üşeniriz Ciğerlerimizin hali kalmaz Bedenimizin mecali En iyisi gidelim Daha fazla karanlık olmadan Karanlık en çok yalnızlara düşmandır çünkü Hem ayrılığa, hem karanlığa dayanamayız En iyisi gidelim Çay da soğudu Bardaklar çatlamak üzere Bu deniz birazdan daha kararacak Ve gece tam on ikide intihar elbisesini giyecek Gidelim Konuşmak ölmek demek ayrılıktan Bunca söylenecek şey varken En iyisi gidelim On Ekim İki Bin On İki 20 00 Nevin Akbulut Not : Sesiyle Şiir’ime Can veren İsmail Mancar’a Sonsuz Teşekkürlerimle, |
Üzerinde sarı yapraklarda
Yıl dediğin geçer gider
Aşk ise hep yeni başlar.
yüreğine sağlık sevgili şairim..
şiirin biraz karışık olsa da beğendim..)))
iyi ve yetenekli bir kalem olduğunu hep söylüyorum..ve seni çok başarılı buluyorum..
inşallah bu başarın hep devam eder...
sevgi ile kal..
kadim bir kentten kucak dolusu sevgiler
surlar var hemen yanımda,
sonra kanuni'nin hürrem için yaptığı o inanılmaz burç
iki kalp ve içinde asırlara damgasını vuran
yürekli taşlar,
yumurtanın akından yapıldı bütün bunlar,
bundan dolayıdır
sevgisi ömürlük oldu.
oysa bunca zaman geçmesine rağmen,
istila edemedi hiç bir düş onu
ne yumurta bozuldu,
ne de içindeki ak
hala sapsarı
çemberi de ak ve pak...
.........
dalgın bir otöbüs
yolcusuyum
neon ışıkları vuruyor
buğulu camlarıma
adımı yazıyorum soğuk harflerle
asırlık taştan yüreklere
solunda ok,
sağında ise okun çıktığı yay.
silinmesin hiç bir karesi ne olur
çünkü her karesi
gelecek bir kuşak
dünyaya nam salan
bir imparatorluktur.
ben ki kadim bir ninovadan gördüm bu düşleri
kılamlarını dinledim dengbejlerden
şiirlerini okudum şairlerinden
türkülerini yüreğime bağ ettim
yanık ozanlarımdan,
oysa
tarihin en mecbur ayrılıklarını yaşadık
her dönem
her parçasına bir diyet verdik,
yıkıldı yıkılmaz dediğimiz
değerlerimiz,
en ihtişamlı imparatorluklarımız
parçalara bölündü,
ninovanın bağrı yanık talhini
ve kaderini
bir çırpıda değiştirdiler
hem de hiç acımadan
hiç endişe duymadan.
türkülerimizde,
ozanlarımızda değişti
şiirlerimizede yansıdı kirli insanların
kirli düşleri
yani paçavrası yırtık
derdest bir ingilizin soğuk gülüşü oldu nedense.
inesim var bir otöbüsün
yanan koltuğunda
içimde közlenmiş inciler,
cama yansıyan buğulu dizeler,
ve karşımda
neon ışıklarının vurduğu
cesur burçlar var..
iki tarafında kalp
biri sen biri ben
yıkılmadık bütün bunlara rağmen...
yüzümde fekiyı teyran gülümsemesi
yani çocukluğumun düşü
dışarda şöfürün sesi
abi son durak....