De
içi dolmalı yalnızlığın
annesini dargın bırakan bebeler gibi buruk tatlarla yaklaşmalı ağaçlara samimi aşklar ardındayız ne yazık iklimsiz kabuslar erken bitsin diye sabaha yakın uykulu gün ortası öykülerine hazırlıksız kış olsun diyorum düş gelinciğimin sonu gerçeğimde resimsizim anısız konusu öyküsüzlükten sızılarla kaplı bulutları tek başına izlemekle sınırlı ayrılığı... toprakla ne zaman barışırsam barışayım gözlerini yerli yersiz yumuşuna küs gideceğim saçların tütsülü ömrümü gizledim fısıltısından aldanmaların şimdi kıvılcım kıvılcım sözcüklerle geçiyor rüzgarlar sessizliğimden yağmurun kimsesizliğimden kuşkusu geçti gökkuşağına tutkunluğu bölüşülmemiş renklerimin sahil akşamlarının yıldızlarıyla yarışmıyor ışıklarım demek şimdi sıradanca toprakla barışacağım gidişini tek yurdum bilmiştim demek tek giden benmişim... tutunduğum pastırma yazlarıydın belki uzayıp kaybolan çizgilerin noktalanışı heveslerimi taze tutan gün nazıydın savurgan bekletmelerinde tutumlu akşamlarımı bıraktığım yarım yamalak bol sotalı güzlerini sohbetsiz balkonlarda geçirdiğim iki gününün arasında bile tüm ömrü olduğum tutunduğum belkilerin de belkisiydin belki de belki... kağan işçen... |