BÜYÜK İSKENDER = ZÜLKARNEYNYolculuk döndü bir boyuttan başka boyuta Vardık milattan önce bin üç yüz otuzlara Bir mutluluk ki tüm zamanların en üstünde Eğlenen insanları gördük çığlık çığlığa Yüzlerce ateş Hindistan’ın yaylalarında Verimli ovalar uzanır eteklerinde İnsanlar halka olmuş alevler etrafında İpek halıdan yumuşak çimenler üzerinde Sarayların çatısından yüksek çatıları Gökteki aydır gece en parlak ışıkları Yıldızlarla süslenip renklenmiş geceleri Müzik olmuş gecelerin korkunç çığlıkları Kurbanlar çevriliyor şiş kebap ateşlerde İnsanlar dönüyor ateşlerin etrafında Hiç bir yerde görünmüş değil öyle bir neşe Bir şeyler kutladıkları açık da acaba ne En görkemli ateşin yanına vardığımda Bir kral gördüm kurulup oturmuş tahtında En seçkin komutanları durur etrafında Her türlü hizmet etmektedir hizmetkârlar da Beni gördüğünde sofrasına davet etti Yenildiğim an bu andır diye sitem etti Hiç bir anlam verememiştim o devam etti İlk ve son yenilgisiymiş zar zor izah etti Makedonyalı Büyük İskender’im dedi ben Burada işimiz ne sorup merak edersen sen On iki yıldır savaşmaktayım ordumla ben Bir değil pek çoktur burada olmamıza neden Her yerde görünmekte Yaratıcının gücü Tüm evrenler içinde geçerlidir aynısı Hiç bir yerde bozulmaz dünyanın düzeni Barbarların vahşiliği nedenlerin ilki Bütün Asya’yı elde etmişti Pers Kralı Avrupa’ya kadar uzanmıştı kanlı eli Bize göndermişler kumla su isteyen elçi Neden göremezler kendi işlerini kendileri Suyla kum diye haraç bizden istedikleri Aksi halde bizleri öldürmekti tehditleri Kuyuya attık al dedik istediğinizi Başaramayıp verdiler son nefeslerini Yalınız kötülük yapmaktı onların emeli Onun için de almışlardı göze ölmeyi Sana şunu itiraf edebilirim yeminle Dünyayı kuşatıp almak değil amacım da İki erimi vermem dünyanın tamamına Tanrının cenneti çekilmez dostun olmazsa Toplamışlar ne var ne yok bütün güçlerini Boğaz’a dizip köprü yapmışlar gemileri Avrupa’ya yığdılar Asyalı askerleri Denizden ve karadan kuşattılar bizleri Onlara sorduk amaçlarını niyetlerini İstemekteymişler elçilerinin öcünü Aramızda görüştük öç denen o konuyu Amaç öç ise önleyelim dedik savaşı Vatan için var mı dedik ölecek gönüllü Ölmeyi kabul etti Helenlilerin çoğu O yiğitlerden ikisine verildi görev Onlardı Pers Kralına korkusuzca varan Öldürülmelerini gönüllü talep eden Yurdumuzu terk edin diye tehdit savuran O kahramanlar değil Pers Kralıydı cayan Gerçek Kraldır Krala sözünü yediren Bu davranıştı Perslerin sonunu başlatan Gördüğün bu şölendir şimdi burada kutlanan Biz değil Tanrı bizleri buraya getiren Beni vekil etti dünyasına düzen verem Biziz zalimleri öldürüp mazlumla olan Kötü gidişe son vererek Hakkı yücelten Dağlar geçilmiyordu katil ve eşkıyadan Şehir ve kasabalar Beylerden Krallardan Mazlumlar usanmıştı Pers İmparatorlarından Vampir gibi kan emip onları soyanlardan Yuvalanmışlar kuşatılmasız kayalara Etrafını çevirmişler haşmetli surlarla Akla durgunluk verir muazzam yapılarsa Gözleri kamaştırır şehrin saraylarıysa Dolup taşar her taraftan gelen zenginlerle Eğlencenin her türlüsü var hem de çılgınca Yalnız üreten insanlarda kalmış ahlaksa Pis kaka muamelesi görmekte onlar da En büyük suç olmuştur en yüce olan ahlak Onlar yaşar çiftçilik hayvancılık yaparak Emekçiler hakaret görür aşağılanarak Yaşayansa saygı görür onları soyarak Perslerin vahşiliği birleştirdi Helen’i Akıl ve bilimle fethettik tüm kaleleri Aştık aşılması olanaksız engelleri Dünyaya yaydık Helen’deki medeniyeti Özet olarak anlattık serüvenimizi Ne olup bittiğinden haberdar ettik sizi İşte Kral sofram yiyin dilediğinizi Yalnız isterim şunu iyi bilmenizi Bize sunulan şu altın kaptaki balı Bir ömürde yapmıştır bilir misin kaç arı Kaçtır dolaştıkları çiçeklerin sayısı Bizim için vermiş oldu onlar canlarını Bu kadarcık önbilgi yeter kanımca Gerçek konuya girmeliyiz baştan sonuna Tarihsel siyasal sosyal kültürel yapıya Ağırlık vermeliyiz tanrısal olanlara Boylarımıza kadar gömülmüşüz günaha Dünyada her ne varsa götürmüşüz kötüye Karar verdik biz dünyamızı temizlemeye İnsanlar meçburdur insan gibi yaşamaya Güneş gibi apaçıktır tanrının varlığı Gözlerimin yoktur güneşi görecek gücü Görmeden anlarım ışığından varlığını Güneşten net görürüm rabbin istediğini Kendimi tanıtmakla edeyim söze devam Makedonyalı İkinci Philip benim babam Sevinçten çılgına dönmüş doğurunca anam Atinalı bilge Aristoteles de hocam Babamı sevindiren değildir oğlu olmam Sevindirmiş Aristo’nun zamanında doğmam Kuşkusu yokmuş görevimi yapacağımdan İnsanlığın vahşetini durduracağımdan En parlak fikirleri o ektirmiş beynime Kötülüğü silecekmişim yetiştiğimde Herkes ekip biçerken kötülük ürününü Bekleyip durmuş hakkın batıla zaferini Batıl insanı benzetirmiş azgın sellere Sel değilmiş iyinin kötünün bilincinde Her şeyi yok edermiş önüne ne çıkarsa Henüz varamamışlar gerçek Tanrı bilincine Bizler duyguların inancından zor kurtulduk Aklın mantığın bilimin emrine zor geçtik Aklın istemlerden üstün olduğunu gördük Aklı bilimi boş inançlara tercih ettik Kötüyle iyi arasına koymuşlar bizi Hürüz seçebiliriz istediğimiz yolu Ortak kaynaktan beslenir insanın vicdanı Aynı kaynaktan alır akıl da ışığını En yüce bu iki değerin birlikteliği Hiç kuşkusuz doğru yola iletti bizleri Öngörüde bulundu büyük bilge Sokrates Barbarlar yine dönecekler dedi kesinkes Onun görüşlerine inandı hemen herkes Beni ikna edense hocam Aristoteles Gerekli olan bütün bilgileri öğretti Nasihatleri kılıcımdan daha keskindi Ettiği şu sözler çekti en çok dikkatimi Helenlilere davran dedi ailen gibi Her yere saldırırlar kudurmuş itler gibi Önerdiler bütün barbarları yok etmemi Yola çıkmadan önce iyi eğitildik biz Akıl bilim ve çalışmaktı sermayemiz Gitmeye karar verdik gelmeden düşmanımız İyiler yaşasın yok olsun kötülerimiz Yola çıktık buydu en büyük dileğimiz Her yere barış götürdük oydu emelimiz Ülkemizden ayrıldık her şeyi bırakarak Eş dost evlat gözlerimizden yaş akıtarak Kara ve güçlü bir deniz ordusu kurarak Asya’ya geçtik gemilerden köprü yaparak Malı mülkü varı yoğu dağıttım her şeyi Kim bilebilir tekrar geri döneceğini Kendime ayırdım yalnızca ümidimi Yola koyuldum yok etmek için kötüleri Anlattığım gibi genelde düşüncelerim Ben de efsanelerle büyüdüm büyülendim Gerçek mi değil mi onları çok merak ederdim Bu düşüncemi ilk kez size itiraf ettim Çok iyi bilirim İlyada’yı Odysseia’yı Çok sabırsızlandım görmek için Troya’yı Geçtim kıtalararası inciden denizi Troya’da yaşadım duyduğum efsaneleri Homeros anlattı Akhilleus’u Hektor’u Her iki kahramanın nasıl vuruştuğunu Vuruşurken güneşin doğup battığını Ben de yaşadım yaşamış oldukları şeyi Kendi zaferlerimden görmedim pek farkını Ben de aldım onlarla tarihteki yerimi Vardığım her yerde kendi efsanemi duydum Efsaneleştirildiğime inanamadım Yabancıların ağzından kendimi dinledim Anlatanlara dedim o anlattığınız benim Onlar bana ben de onlara inanamadım Her yere benden önce gitmiş şanım şöhretim Ege’de doğdu güneşi bütün insanlığın Sokrat’la ahlakın Aristoteles’le bilimin Heredot’la tarihin Platon’la adaletin Homeros’la şiirin nicesiyle sanatın İzin yok düzeni bozmasına zalimlerin Bizler de ışığını yayarız bilgelerin Vicdanım da duyarım emridir bu Allah’ın Sonunu getirdik Asya’daki barbarların Görevimiz bitti dönmemiz istenir artık Dönüşümüz gelişimizden çok daha açık Tanrının isteklerini içimizde duyduk Aklımızın vicdanımızın sesine uyduk Asya’da sağladık adalet ile düzeni Duymaktayız ülkemizde ayaklanmaları Bir kıtadan diğerine geçirmek zor hükmü Taşkınlıkları gerektiriyor dönmemizi Çekilmez oldu savaşın verdiği bıkkınlık Bir tarafta hastalık diğer tarafta açlık Vatanımıza sevdiklerimize hasretlik Sürekli yağışlar soğuk ve elbisesizlik Artık hiçbirimizde kalmadı savaşma azmi Yıprandı zırhlar kılıçlarımız da inceldi Atların tırnakları incinip de aşındı On iki yıllık savaş bizi yedi bitirdi Herkes çeker kendi kendisinin acısını Artık besleyecek şey kalmadı ruhumuzu Hasret ve beden acısı bastırır olanı Öleni kıskanır oldu sağ kalanları İnsan uymalı yasalara geleneklere Huzurun olması için gerek var dinlere Amaç yaşayabilmek barış huzur içinde Aynı olan Tanrının kuluyuz hepimiz de Rab birdir Tanrılar tanrısı Zeus’la En iyi insanları seçiyor o özenle Onlardan biriyim hissetmekteyim içimde Bu savımı size ispatlayabilirim de Gör bak bütün askerlerim gülüp eğlenmekte Üzülen bir tek benim içim kan ağlamakta Yanmış tutuşur içleri vatan hasretiyle Anne baba eş ve çocukların özlemiyle Dünyayı gül bahçesi yapmak yatar içimde Yalnız bende yok ülkeme dönme arzusu da Bir tek doğada gördüm gücümden büyük gücü Onda gördüm irademden güçlü iradeyi Bir tek başıma nasıl sürdüreyim savaşı Şu an çektiğim ilk yenilgimin acısı Şimdi geçerli olan askerlerimin sözü Söyledikleri türkü de doğruluyor beni Makedonyalılara yendirmişim kendimi Makedonyalı dedikleri de kendileri Böyle bir şeyi hangi bilge bilebilirdi Bir kral ki askerleri yaşarken zaferi Kendi de yaşıyor olsun mağlubiyeti Özlemekteyim dünyayı tertemiz etmeyi Yaratan koymuş başıma en ışıklı tacı Tüm insanları aydınlatır onun ışığı Açıkça görünür Tanrının ne istediği Kötülüğü yakıştıran kirletir kendini Tanrı ister yaşamın en mükemmellerini Adaletin sel olup çağlayıp akmasını Her yerde sevgi çiçeklerinin açmasını Mutluluğun batmayan bir güneş olmasını Açık bazı şeylerin önce tasarlandığı Örnekle anlatayım demek istediğimi Niçin yapılmıştır Olimpiai geçidi Salamis körfezinin açık değil mi sırrı Onlar var edildi bizler var olmadan önce Perslerin geleceği yazılıydı planda Hizmet edeceği belliydi hakça amaca Barbar Perslere mezar olacağıydı o da Eğer bu dünya kalmış olsaydı öylelere Kötülükler çıkmaz mıydı o vakit göklere Kötüler hükümdar olmaz mıydı bu dünyaya Şeytan layık olabilirmi Rabbin tahtına Hiç bir eksiğimiz yoktu var olduğumuzda Dünyada kötü olan neydi bizlerden önce Hangi eksikleri biz giderdik var olup da Unutulup var edilen ne bizlerden sonra Gemilerden köprü kurup Avrupa’ya geçen Kötülük etmek için ölümü göze alan Kral olmaz kötü niyetle kanlı taç giyen Onlar gelmeden çok önce kurulmuştu kapan Sağ çıkmadı Salamis körfezine giren Sağ dönmedi Olimpiai’ye varan Kendini kurtardı Pers Kralı ile kaçan Helenlilere yem oldu geride kalan Benim üç kıtayı elde eden tek hükümdar Onu başardım hiç yenlgi yüzü görmeden Böyle bir şey olmaz Rabbin yardımı olmadan Hiç ödün vermedim ne akıldan ne vicdandan İster dünyada ister dünya dışında ol İster Tanrının istersen kendi evinde ol İbadetteyken sendeki Tanrıya yakınlık Her insan için aynıdır yoktur ayrıcalık Ölü sanılabilir gördüğün cansız toprak Sürekli canlı üretmektedir canlanarak O öldürülemez ona ölü denilerek Ölü sanma vakit geçireni uyuyarak Şu örnek çok iyi yakışıyor kötülere Diriler kötülük yapmaz sözüm ölülere Denizin dalgası gider görünür dursa da Ölü insanlar da diri görünür baksa da Kavrayamadım Yaratanın büyüklüğünü Bizlere de vermiş Rab yaratma yetisini Dünyanın dışına çıkmış insanların yaptığı Sanılmasın insanların Rabbini geçtiği İnsan olan alır burada alacağı dersi Rab terk etmiş insan da terk etsin övünmeyi Ölümsüz insan gibi akılsızın Tanrısı Beni de Tanrılaştırmak isteyenler oldu Bunu yüzüme karşı söyleyenler de vardı Yaydılar doğaüstü güçlerle doğduğumu İstediler inanılmazlara inanmamı İnanılacak şeyler mi bak şu dedikleri Söylenir denizlerin bana biat ettiği Doğduğum gece pek çok alametler olduğu Söylenmekte o gün güneşin hiç batmadığı Gücüm yıldırımmış sesim de gök gürlemesi Bil bunları duymaktan hiç hoşlanmadığımı Söyleyenleri ise alaya aldığımı Akıl bilim ve teknikte büyük yoktur bizden Çok kaleler aldık uçmadan alınmaz denen Yürüyerek geçtik tırmanılmaz kayalardan Dipsiz uçurumlardan geçilmez nehirlerden Üç kıtayı fethettik hem de hiç yenilmeden Bir başlarsam bitmez zaferlerimi saymaya Tam on iki yıl savaştık hiç dönmeden eve Üç kıtayı dolaştım bir baştan öte başa Koca Mısır düştü hiç direnemedi bile Tanık yoktur savaşımdan üstün savaşa Mısır’dan çok güçlüydü aldığım nice kale Dünya görmedi savaşımdan büyük savaşı Savaşım ülkeler değil kıtalar savaşı Bir değil pek çoktur zaferlerimin sayısı Üçü taşımaktadır aşılmazlık değeri Onlar da Granikos İssos Gavgamela Barış dolu günler gördü güneş sayemizde Huzuru bozanlar boğuldu kendi kanında Oldu kandan sellere kapılıp boğulan da Yüksek kaleleri düşürdük yapay kalelerle Ağaçlardan kale yaptık imkânlarımızla Onlar sahipken hareketsiz sabit kaleye Biz sahiptik kalelerin yürüyenlerine Tek Tanrı galip gelebilir akla bilime Çok kolay düştü düşmez sanılan kaleler de Direnemediler attığımız güllelere Bir bir düştü ağaçsız yerde bulunanlar da Aşmadık engel bırakmadık inanıp da İnsanlar değil doğaydı bizi zorlayan da Tanrı her engeli vermiş düşünelim diye Yok etmedik engel bırakmadık düşünüp de En azgın suları geçtik köprüler kurarak Ağaç bulunan yerlerde köprüler yaparak Olmayan yerde çadırlara talaş koyarak Çadırları birbirine ekleyip dikerek Geçtik nehrin iki yanına sabitleyerek Üzerlerine tahtadan yollar yaparak Nasıl anlatayım yenilgi bilmez ordumu Akıl gibidir ordumun çevikliği En az yüzdür her bir askerimin öldürdüğü Akıl bilim vermiştir bize o üstünlüğü Savaş halinde çelik zırh olur kalkanımız Öldürücü silahımızdır mızraklarımız Hiç bir güçle durdurulup engellenemeyiz Her yöne vardır hareket kabiliyetimiz Anlatmakla tüm taktikleri bitiremeyiz Aklın sonsuz çözümüne sınır koyamayız Şehirler kurdum fethettiğim birçok yerlere Onlar Kandehar İskenderun İskenderiye Gerçekler ışık tutsunlar diye geleceğe Benzerim dünya gerçeğini yazan kaleme Birçok insan vardır konuştum diyen Tarıyla Ben rastlamadım ah bir rastlasaydım tekine İşte dünyanın üç kıtası benim elimde Sorarım neden konuşmuyor Tanrı benimle İnsanlara desem ki Rabbin oğluyum ben de Çoğu insanlar inanır kuşkum yoktur buna Hiç kuşkum yok çünkü Rab diyenler oldu bana Peygamberim desem olmazdı inanmayan da Her ülkede kurban kestik bütün Tanrılara Yahudi rahipler de geldi kutsal kitapla Onlar da kurban kesti kendi Tanrılarına Ben de kestim Tanrılar Tanrısı Zeus’a Mısırlılar da kesti Tanrıları İssos’a Hepsi aynı Tanrıydı isim farklı olsa da Ala ala sesleriyledir taarruzumuz Allah Allah sesleriyle var benzerliğimiz Ani olur saldırıp geri çekilmemiz Her ne olursa olsun bozulmaz düzenimiz Mızrak ucu gibidir savaş düzenimiz Taarruzda hiç bir güçle durdurulamayız Sağa sola hilâl ay gibi dönebiliriz Çekirdeği parçalayıp işi bitiririz Gör vücudumda yok yaralanmamış tek yerim Savaşta vuruşanlarla en öndedir yerim Askerlerim içmeden su bile içmemişim İçseydim cesaretlerini kırabilirdim Çok acı çeken yoktur çektiğimiz acıdan Bizle olmayan saysın kendini şanslılardan Tatmayanlar zaferlerimizin sevincinden Mahrum kalmıştır göklerin mutluluklarından Karşımda tüm savaşları kaybettiği için Acı bir an geldi düşmanım Darius için Dostlarının arası olmadı güvenilir Düşmanıydım bense onun dostu oluverdim Bana sığınsa Kral gibi yaşayabilir Teklifimi ona götürdü habercilerim Yazık ki olumlu yanıt alamadım Onu alçakça bir ölümden kurtaramadım Üç meydan savaşının hepsin de galip geldim Her savaşta onu savaş meydanında gördüm Yenilgiden sonra o kaçtı ben kovaladım Atları yıldırım gibiydi yetişemedim Nedenini at eğiticilerinden öğrendim Yıldırım gibi koşmanın nedenini sordum Onların dişi kısrak olduğunu öğrendim Yavrularına giderlermiş yetişemezdim İçlerindeki evlat özlemini göremezdim Yüreklerindeki ateşi söndüremezdim Her kovalayışta onu elimden kaçırdım En sonunda ölüsünü ele geçirdim Ölüsü de Kraldı Kral gibi davrandım Krallara layık ölüm töreni yaptırdım Onu ebedi yolculuğuna uğurladım Öldürenleri de yargılayıp sorguladım Sordum niçin öldürdünüz diyerek Kralı Ekmeğini yediğiniz akrabanızı Uğrunda savaş verdiğiniz can dostunuzu Onun uğrunda göze almıştınız ölümü Ben öldürmezdim anlatın nedenlerinizi Kaç kez istedim bana vermediniz onu Gayriahlaki barbarca idi cevapları Dostça almışlar en zalimce olan kararı İki komutan birlikte öldürmüş Kralı Burada olmamızın işte bunlardır nedeni Gerçeği söylüyorum övünüyorum sanma Başarılarımız büyük yok küçümsediğim de Rabbin işidir en küçük görünen işler de Bu yüzdendir onun erişilmezlikleri de Başaran yok yaptığımızı tüm zamanlarda Aşılmadık geçit bırakmadık hiç bir yerde Bize engel olamadı en karlı dağlar da Nice asker donup ölmüş binlerce yıl sonra Bu olay oldu bizlerden iki bin yıl sonra Böyle bir şeye inanmazdık olacak dense Ölenlerin Türk oluşu beni şaşırtansa İnanamadım o hallere düştüklerine Dünyada yenemediğim tek millettir Türkler Hindistan seferindeyken karşıma çıktılar İndus nehriydi onlarla aramızı bölen Nehrin karşısında onlar berisinde bizler İl ve kasabaları yoktur göçebedirler Asya’daki her yeri karış karış bilirler Anadolu’da barış içinde yaşarlardı Medeniyet ile kültürün zirvesindeydi Bu gerçeğin ispatı Orhun Kitabeleri Onlar medeniyeti dağlarda öğrenmedi Göçe mecbur etti insanların barbarları Onlardır yaratanın en sevgili kulları Gidip yeni yurt edindiler Ergenekon’u Çoğalıp otağ edindiler bütün Asya’yı Daha önce demirden bir ordu görmemişler Nerden gelmiş diye bizleri merak ettiler Kimsenin malında gözleri yoktur tokturlar Macera için savaşırlar korkusuzdurlar Nehrin karşısında bizlerle alay ettiler Alay ederek bizim sabrımızı tükettiler Akın akın gelip de yay gerip ok attılar Bizlerle savaşmak için bizi kışkırttılar Bizleri hafife alıp yeneriz sandılar Bizlerle alayı arttırdıkça arttırdılar Sonunda bizleri savaşa mecbur ettiler Ummadıkları anda yanlarında gördüler Köprü kurup İndus nehrini gizlice geçtik Savaş düzenimizi almaya başladık Fark edilince süvarilerce kuşatıldık Maceracılarla macera için savaştık Birbirlerimize hünerlerimizi gösterdik Atları ile bütünleştiklerini gördük Okçuları yıldırım gibi usta hem çevik Ordumuz çelikten olmasa baş edemezdik Gördüler onların dişine göre değildik Üzerimize gelse hepsini tüketirdik Savaşı bırakıp gittiler ardından baktık Yakalayacağımızı bilsek kovalardık Onca dil döktüm gözlerinde aynı şaşkınlık Dosdoğru sözlerime yok sanki inanmışlık Her şeyimi dağıttım başlamadan yolculuk Ülkemde hiç bir şeyim yok ne mal ne de mülk Yalınız gerçeğe gittim götüren akıl bilim Onu buldum huzur içinde ölebilirim Gerçek olarak iyilik ve hakkı bilirim Hakikati akıl bilimle tarif ederim Akıl ve bilim insanının birdir tanrısı Tanrılar Tanrısıdır o başka yoktur adı Rabbin bilgeliğini yansıtır her ne varsa Yerlerde göklerde maddede manada Hiç bir insan yoktur diğerinin üstünde Ellerde değil ne ararsan kendinde ara Tanrıyı kötülemek mutlu eder kimleri Nasıl kötü olabilir var eden her şeyi Her canlı vaktinde alır ondan yemeğini Korkulur etmişler korkulmayacak yüceyi Gerçeğin ardına düşüp gelmişsiniz bize En büyük yardımcımızdır Yaratan bizlere İstemlerimiz uğrunda çalıştığımızda İmkânsızı başarırız onun sayesinde Yaptığım savaşlar yazıldı mermer taşlara Büyük savaşlarım yaşar aynı canlılıkta Ölümsüzleşmiş arkeoloji müzesinde İnsanların nefesini keser görkemi de Geçmişimiz ölümsüzcesine canlı kalır Çeşitli yollarla geleceğe aktarılır Yerin altında üstünde her yerde saklıdır Yazılı sözlü eserler ile yaşatılır Ne bayatlar ne bozulur gerçek bilgiler Hiçbir kuşku yaratmaz gerçek olanlar Henüz gerçek olmamıştır kuşku taşıyanlar Gerçekler hep tazedir hiç yaşlanıp ölmezler İskender’in son sözü ile vardım hedefe Onu öğrenebilmek bedeldir tüm ömrüme En büyük armağanım olsun o insanlığa İlk günkü gerçekler neyse aynıdır bugün de Nehirler gibi akıyor insanlar batıla Kesinlikle inanmıyorlar gerçek Allah’a Allah değil Allah olarak inandıkları da İnsanla Allah karışımı Tanrıları da Gerçek inançlının eli varmaz kötülüğe İnsanların iyiliği hep kalıyor sözde Yüksek insansa geliyor yüz yılda bin yılda Hiç çaba gösteren yok onları anlamaya Anlatmak istersek bunu bir başka şekilde Tanrılarını benzetmişler kendilerine Sanki içlerinden biri Tanrı bildikleri Çocukça şeyler Tanrılarının dedikleri Gerçek Tanrının iki olmaz bir dediği İlk dediğiyle aynıdır son söylediği Onların Tanrısının yok tek kalıcı sözü Bir gününü tutmaz bir önceki günkü sözü Gerçek Tanrı dün ne ise bu günde aynısı Kötülerinki ise değişmekte sürekli Bu yüzdendir dünyada Tanrıların bolluğu Oysa gerçek olan tek şey var Rabbin tekliği Dünya Şairi Yunus Öztürk |