Kuran İle Diyalog Yedi& Zâriyât & Ben mananın madde şeklini almış Kuran’ım Hak olduğuma en büyük antları içerim Güvenirliliğime Rabbi şahit ederim Eğer yanılırsam yalancıysam alçalırım Kendimle beraber Rab’bimi de alçaltırım Böyle büyük bir riski nasıl göze alırım Öyle ya Rabbin görevini almış olurum Onun adı şanı ile işimi görürüm Rab’bin adına iş gördüğümü savunurum Kendi yaptığım şeyleri Rab istedi derim Hak olmayan şeylere hak der hak bildiririm İnsanları inandırıp Rab’bi küçültürüm Hayır hayır ne yaptığımın bilincindeyim Allahı nasıl kendime düşman edinirim Öyle şeyi asla yapacaklardan değilim Kuşkusuzun hiç kuşkusuz güvencesiyim Zâriyât Suresine ant içip de girelim Kimler adına girdim örnekle açıklayım Hiç kimse uykusundan bilerek uyanmaz Ben gidip şu bedenime gireyim diyemez Ben şu bedenimi terk edeyim de diyemez Neye ihtiyacı var dır onuda bilemez Hep bedenin dışındadır içine giremez Organlarının işine müdahale edemez İlk ayette onlar adına içilir ant Söylenen sözlerden zordur onu anlamak Hangi dille mümkündür olanları anlatmak Çok zordur sözlerdeki gerçek manayı görmek Şunları diyor bir iki üç dördüncü ayet Onların her biri manevi ayrı şahsiyet Ant olsun estirip tozdurup savuranlara En ağır hem en zor görevi yüklenenlere Sonra kolay şekilde süzülüp akanlara Görevi eksiksiz yerine getirenlere Sözü getirenle aynı mı rengi getiren Aynı mıdır doğru ile yanlışı söyleyen Aynı şey midir onu bizlerde çözümleyen Hak olan Hakları Hakkın sahibine veren Şimdi çıkmalıyız surenin biraz dışına İçinde kalmamızın yok hiç gereği de Değinilir orada inancın öğütlerine Bizlere des vermek öğütlerin amacı da Daha değerli des var anlatacaklarımda Anlayın düşünüp dura dura okuyupta Nasıl koyunlar koyun olduğunu bilirse Kendilerince bir topluluk oluşturursa Aynısını yapar karıncalar arılar da Pek farklı değildir bizlerdeki hüçreler de Benzer şeyler hissediyorum tüm canlılar da Bendeki özellikleri görürüm onlarda Kendimi görüyorum onlarla aynı gurupta Doğruluğundan yok en ufacık bir kuşkum da Nasıl farklı hüçreler oluşturmuşsa beni Benzer şeyler oluşturur güneş sistemini İnsanları nasıl insan ederse organları Güneşi de güneş etmekte gezegenleri Güneşin Güneşe yakışmakta yüceliği Kim aydınlatır aydınlattığı karanlığı Taşıyan var mı ona bakabilecek gözü Maneviyatımızın Kuran’dır tek ışığı Güneş etrafında dönerek yayar ışığı Etrafındakiler de yapıyor aynı şeyi Tüm ışığının yasıması dönüyor geri Aynı zamanda dolaşıyor bütün evreni Demek de sanmak da değiştirmez bu gerçeği Değiştirmeye yetmez başkalarının gücü Bizler gibidir bizden çoktur onun gözleri Hiç bir gözle yapılmaz gözünün mukayesesi Senin fersiz gözün nasıl görürse uzağı Düşünemezsin gözünün gördüğü menzili Evren büyümeden bekleyen var kıyameti İnsanlar daha yeni çatlattı yumurtayı Uçmayı başaramadılar bitmedi tüyü Evreni bilecek bildiği gibi dünyayı Ölü sanmaktadır onlar canlanan toprağı Beden gibi bilecekler o zaman dünyayı Yararlı varlıklar oluşturur canlılığı Kimi kartalın kanadı olur kimi gözü Kimi onun sesi olur kimi rengi Batıl yoldakilerse olur acaba neyi Sen Allah’ı bilirsen Allah terk etmez seni Kanıt istersen dünya dolusu var kanıtı İnsana ne yaparsa yapar yanlız kendisi Çoğu putperes sanıları olmuş Rableri Kuran gibi insanın eline ver kendini Herkes okusun onu Kuran’ı okur gibi Tanıyabileni hiç bulamasın kendini Elindeki kendi olsa da sanır yabancı Hiç şüphesiz kesin bu sözümün doğruluğu Bulamasın Kuran bulundurmayan tek evi Okuyanı yoktur açılmaz tozlu kapağı Bu yüzden pek yoktur Tanıyansa Muhhammedi Muhhammed’i bilmeyen nasıl bilir kendini Oysa ondan çok düşünmüştür Muhammed onu Onu peygamber etmiştir işte bu yetisi Buna kanıttır Kuran ayetlerinin nicesi & Gâşiye & Kuran’ın amacı insanı zararsız yapmak Yakıp yıkıp yok etmelerine engel olmak Onları yağmur güneş gibi verimli kılmak Yabanilikten kurtarıp verimli bağ yapmak İki ana yol belirledik ilki eğitmek Mümkün olmaz ise eğitimden sonuç almak O zaman ikinci yola gidilir korkutmak Gâşiye bunu yapar sopa göstererek & Kehf & Kuran’ın görkemi görünür Kehf suresinde Hiç bir yerinde yoktur zerre eğriliğide Bunu ispat etmekte Kuranın kendisi de Önce çıkalım uzak yakın gezintilere Gerçek görünür yıldızların yanmış külünden Her şey olmuştur Kuarkların zerrelerinden Bilinen daha küçük madde yoktur onlardan Baryon mezonlar oluşur birleşmelerinden Proton Nötron olur atom çekirdeğinde Baryon ile mezonlardır dönüşen onlara Elektronlar da döner onun etrafında Elektronun elemanıdır fotonlar da Yörünge değişmlerinden çıkar ortaya Enerjiyle ışığa döner gider yoluna Ayasofya yapamaz görünmezi görmeyen Onu ayakta tutamaz yükünü bilmeyen Kuran’ı da görmez akli gözü olmayan Nasıl Müslümandır akli Kuran’ı görmeyen Açık Kuran’ı akıl sahiplerinin gördüğü Ondandır bilgelerin ümmetten üstünlüğü Gözle görünmez bu dünyada gerçek manalar Görmek için gezilmeli manevi dünyalar Her şeyin bulunmaktadır bir anti maddesi Bilinmektedir tüm yüklerin nötörlüğü Kuvarkların da bulunur bir anti kuvarkı İnsanların da bulunur bir anti insanı İncelemekteyiz insanla anti insanı Sorgularız dünya ile anti dünyamızı Işık hızıdır maddelerin maksimum hızı Vardır maddelerin bilinen bir kütlesi Ondandır ışık hızını aşamamaları O hızı aşarlar yok olursa kütleleri Her âleme var sonsuz noktadan sonsuz kapı O kapılardan geçenler görür antibeni Ordadır Ayasofya’nın Kuran’ın manası Oraya varamaz ışıktan yavaş gideni Yasa olmuş orda Kuran’ın her teoremi Yasalar apaçık yok hiç tartışılır yanı Her şeyi görür kaldırabilenler perdeyi Henüz görünmedi Kuran’ın gerçekliliği Kuran’ı şifre sanır sözde bilim insanı O şifreyi nasıl çözsün onların cahili Kuran’ı gören ayırır gerçeği sanalı Nasıl tanırsa hiç görmeden tavuk doğanı İnsanlar da öyle görmekte gerçek olanı Eğer körlenmişse göremez akli yetisi Unutuldu Arap’ın Kuran’a düşmanlığı Hüküm sürmekte sanılır onların dostluğu Emin olun görünen Kuran’ın suskunluğu Her an gelebilir ölümsüzlerin buyruğu Dün neyse bu günde aynı değişende yok hiç Onlar o günlerden bu günlere etmişler göç Allah’ın varlığına isterler kesin kanıt Dünya da var mı padişahı tanıyacak it Kesinlikle sanmayın sözlerimi hakaret Hangi insanda hangi yetki var bilir mi it Allah’ı görebilmek için kendini eğit Hak yolu bilip öğretmeyenden iyidir it Bu kadarlık seyhatimiz yeterli şimdilik Böyle bir seyhat iyi gelir diye düşündük Ol deyince olu inananlara bıraktık Rab her şeyi aşama aşama yapar gördük Ol demekle oldururken onların Allah’ı Bir senede bitirir bizim rabbimiz otu Kehf elli dörtte bütün perdeleri kaldırdık Kuran’da her şeyi inanan için açıkladık Her türlü misali başka şekilde anlattık Onları görür duyar anlar edemedik Tekrardan dirilmeyi gerek gördük ispata Biz inananları hiç düşürmedik kuşkuya İnananlar için hiç gerek yoktur deneye Eğer olsaydı giremezdik bu tür yollara Üçyüz yıl uyuttuk biz yedi uyuyanları Dilden dile dolaşmakta efsaneleri Tarsus Benelüs dağında şimdi mağraları Bilimsel bulgularla kesinliği kanıtlı Sabah akşam ona düşmez güneşin ışığı Görülmekte onun bilim ile örtüştüğü Efesin Encülüs dağındadır diğer öyküsü Kuran’la bilimle yok onun tutarlılığı Sabah akşam görmekte o mağra güneşi Mabet kalıntıları yaratan kuşkuları Bilinir yedi uyuyanların isimleri Kıtmir’dir onlarla uyuyan köpeğin adı Açık değil Kuran’da insanların sayısı Eskilerin de vardır masalı hikâyesi Kolay mı insanı kötülükten uzak tutmak Gerekir onun inancını sağlamlaştırmak İnanılması çok zor şeydir tekrar dirilmek Öyle bir şeye yoktur dünyada bir tek örnek Kuran istemiştir orada bunu ispatlamak Başarmıştırda insanları inandırarak Nedense mümkün olmamış Kuran’ı anlamak Sürekli saptırılmış keyfi yorumlanarak Mümkün olmamış kelimeleri değiştirmek Öyle gelmiş günümüze korunmuş olarak Mümkün olsaydı kelimeleri değiştirmek İmkânsız olurdu Kuran’a ulaşabilmek Her insanın gönlünde var Kaf Dağı’nın ardı Dünyayı dolaşıyordu Ayasofya adı Görkhemi ihtişamı muhhammed’e de vardı O görkheme ihtişama Kuran yakışırdı Oydu peygamber Muhhammed’in yapacağı da Biliyordu onu o gidip hiç görmese de Allah’ına yalvardı ellerini açıp da Kuran yakışırdı ancak öyle bir mabed’e Allah katında kabul oldu o dilekleri Ayasofya’da öğretildi öğretileri Aynı görkemlikte Ayasofya ile Kuran Kuran’da var mı görkemliliği görüp yazan Şu açık gerçekleri var mı dile getiren Varsa getirsin ellerinde kanıtı olan Kehf suresinde üç beş değil çoktur alemet Musa ve hızır’dan söz eder yirmi üç ayet Hızır var mıdır yok mudur var mı onu gören Ölmüş müdür yaşıyor mu var mı bunu bilen Gılgamış’tır ilk ölümsüzlük otunu bulan Bilimsel bilgidir bu gerçeğe ışık tutan O otu kapmıştır onun elinden bir yılan Ölümsüzlük umudumuz kalkmıştır ortadan O umut yoksa sağlıklı olmaz insan Hızırdır onlara ışık olan umut olan Peygamber değil mi Allah’tan emir alan Musa’dır Rabbi ile karşılıklı konuşan Kime karşı aciz olur böyle bir insan O’dur Hızır’dan köle muamelesi gören Çocuktan beter Musa hiç bir şeyi bilmeyen Ayet elli dokuzdan başlasın inanmayan Seksen ikiye gelince kalmaz hak vermeyen Olmuş orda Musa inanılmaza inanan Haklı olabilir mi çocukları öldüren Hangi adalettir katledeni haklı gösteren Allah değil midir ölen çocuğu yaratan Katile inanır mı Allah ile konuşan Âlimler âlimidir anlayanlara Kuran Onda akmaktadır ne kadar vasa çağlayan Su değil bilimdir onda çağlayıp çoşan Yıkar o önüne gök kubbeyi baraj koysan Mekedonyalı Büyük İskender’dir Zülkarneyn Bunu anlayamaz İskenderi tanımayan Bundan hiç kuşku duymaz İskender’i tanıyan Hem bilim hem kuran bu gerçeği kanıtlayan Ayet seksen üçle söze girelim Kuran’dan Gidelim eksiği tamamlayarak bilimden Biz onu iktidar ve kudret sahibi kıldık Ona batıl değil hak olan yolu tutturduk Batıdaki insanları batıl yolda gördü Hakkı güneş bilip çamura batıyor dedi Persler gelmeden biz Perslere gidelim dedi Hak için bu haklı nedeni kabul görmedi Persler kötülükle avrupa’ya gelmişlerdi Onlar için yoktu başka canların anlamı Tüm aileyi öldürüp bırakır kızları Sonra o kızlar olsun istiyorlar eşleri Bu yüzden Allah muafak etmedi Persleri Kaçanlar zor kurtardılar kirli canlarını Ölenlerde bıraktılar mundar kanlarını İskender istemedi tekrar gelmelerini Romalılara peşlerine düşelim dedi O öneriyi Romalılar kabul etmedi Güneşin batıda çamura batması budur Kanıtı ise İsa’yla Pavlus’un sonudur İskender aklı ve bilimle Asyaya çıktı Özüne hak ile batılı tanrı yazmıştı Batıl’ların peşine düşüp cezalandırdı Hakka dönenleri af edip ödüllendirdi İndüs nehrini aşarak Hindistan’a vardı Orda kralları olmayan topluluk gördü Toplum temizdi güneşin doğduğu yer dedi Güneşle aralarında yoktu hiç bir örtü Onlarla anlaşarak barışı imzaladı Daha sonra onlarla hiç sorun yaşamadı Devam edip iki dağın arasına vardı Orda hiç bir söz anlamayan kavim buldu Encelüs benelüs dağlarından esinlendi O bozguncu halkada Yecüc ve mecüc dedi O bozguncu denen kavim Türklerin atası Köpek değildir onlar Atatürk’ün Bozkurt’u İmkansız esir edilip köle yapılması Buna mani damarlarındaki asil kanı Yarı göçebe yaşıyordu o zaman Türkler O hayata zorlamış onları doğal şartlar Rahat bırakmamış Anadolu’da barbarlar Medeni insanlar medeniyetten olmuşlar Okumauı yazmayı ilk bilenlerdir Türkler Bunun kanıtıdır orhundaki kitabeler Okumayı yazmayı dağda öğrenmediler Tüm kuşkuyu giderir Sümer’deki yazıtlar Onlara baş eğdiremedi Persler İskender At ile bir bütün olmuştur o savaşcılar Anadolu’dan kovulup çıkartılmış onlar Düşmana esir düşmüştür analar bacılar Orhun kitabelerini yazmış son bilgeler Ergenekon’u kendilerine yurt etmişler İndüs nehri yanına kamp kurunca İskender Hayrete düşmüş onları orda gören Türkler Onlara vatandır uçsuz bucaksız boz kırlar Merak etmişler nerden gelmiş bu yabancılar Nehrin bir yanında İskender karşısında Türkler Savaşmak için İskenderi savaşa zorlar Onlarla savaşmayı İskender manasız bulur Sebebi Türklerin konar göçer olmasıdır Savaşmaya meçbur etmiştir Türkler onları Macaradan başka şey değil Türkün amacı Nehirden geçirince İskender orduları Başlamıştır Türklerin merakının savaşı Yenilir cinsten değil İskender’in ordusu Görmüşler papuç sandıklarından çok pahalı Kaçmayı yeğlemişler bırakıp savaşmayı O sebepten denmiştir onlar için bozguncu Doksan ikide başlar Ergenekon destanı Demirle kapatılır iki dağın arası Bilimsel destanda demirin eritildiği Bir sıra odun bir sıra demir dizildiği Benzer şeydir Zülkarney’in orada yaptığı Birbirine yaklaştırmakta o iki dağı Demir cevheri ile doldurur aralarını Sora emreder üfleyerek erimesini Bekleyip görür tüm işlemlerin bittiğini Sonra döker üstüne erittiği bakırı Kuran anlatır eskilerin anlattığını Hiç tartışmaz doğruluğunu yanlışlığını Yapıyor o gökteki güneşin yaptığını Işığa karşı olan kapıyor gözlerini Çok acı fakat gerçektir cahilin yaptığı Körün önüne yığarlar gör diye şeyleri Körse anlatır kapalı gözle gördüğünü Düşünür cahilin hakkında düşündüğünü Asabı Kehf anlatıldı inananlar için Ardından Nahl geldi akıl sahipleri için Kehf’ten iki ayet aldık buna kanıt için Manası şudur yirmi beşle yirmi altının Ne kadar uyudukları açık yirmi beşte Üçyüz dokuz yıl uyunmuştur kime sorulsa Bu kesin süre kesin olmaz yirmi altıda Bilim ve akıl dışı olması sebebide Görüldüğü gibi sır var burada sır içinde Bunu çözemez bilim adamı uleması Çözse boşa geçirmezlerdi bin dört yüz yılı Akıl sahibi olmayanlara ayetin ilki Akıl sahiplerine söylenir ikincisi Alt alta getirdik burada akılla inancı Üç yüz yıla olmaz inananın itirazı İmkânsız akıl sahibinin kabullenmesi Kuan onlarada verir beklenen cevabı Asıl süreyi Rab bilir der bulur çareyi İsteyenlere verilmiştir her istediği İnanan inanmayan alır her istediğini Kimsenin olmaz duyup gördüğü birbirini Herkes kendi yoluna gider doğru bildiği & Nahl & Mucize üstü mucize var Nahl Suresinde Uzun laf anlatılır insanın aptalına Gerçek söz de anlatılır Allah’ın kuluna Kuran gerçeği göstermez şeytanın kuluna Göğe bak ayet otuz sekiz otuz dokuza Pırıl pırıldır gökyüzü rastlanmaz buluta Bak gecenin ay’ına gündüzün güneş’ine Bakma inananların sisine dumanına Diriltmek Rabbin kendine verdiği sözüdür İçimize yerleştirilmiş bir ön sezidir Dirilmeden haktan sözedilmez bu açıktır Her canlı yapabileceğinin kanıtıdır O mükemmelliklerin erişilmezliğidir Sürekliliği tekrar dirileceğimizdir Tekrar var olacağımızın kesin kanıtı Ayet otuz sekizle otuz dokuzun sözü Biraz daha açıpta kaldıralım kuşkuyu Açıklayalım ölümün ne olduğunu İnsanın yarısı madde yarısı manadır Aklı var eden şey maddeyi mana edendir Bir bakıma kendi gibilere çevirendir Maddeyi mananın somut şeyleri yapandır Maddenin hızı maksimum ışık hızıdır Mananın hızı hem sonsuz hem mekânsızdır Madde ile yakalanması olanaksızdır Çeşitli aynalarda yansımalarımızdır Bedendeki manamızı gölge gibi düşün En hızlılarından o hem yerin hem göğün Farkına varılır gidişinin gelişinin Bir birine bağlı bağları yok hiç bir şeyin Evrendeki her şeyi kuvarklar oluşturur Bütün kuvarkların anti kuvarkları vardır Kuvarkla anti kuvark ayrı değil bütündür Örnek istersen uzun bir mıknatıs gibidir Mıknatıs örneğini çok çok uzunca düşün Anlayıp kavrayamasan çok çok zordur işin Her sayının bir karşıtı negatifi vardır Her negatif yükün pozitif karşıtı vardır Her maddenin karşıt bir anti maddesi vardır İnsanlarda öyledir anti benleri vardır Yarısı maddi alem yarısı manadadır Maddi alem sanal manevi olan asıldır Ölüm dediğimizşey maddeden ayrılmaktır Ölmek dediğimiz şey gerçekten dirilmektir Beden can ruh tamamen bir birindan ayrıdır Ruh ayrılsa da canımız bedenlerde kalır Kanıt ölenin organı yaşayanlardadır Asıl olan bedenle canımız değil ruh’tur Ayet otuz dokuzda denen tamamen budur İnsan orda kendi cezasını kendi verir Bu dünyadaki olaylarda buna benzerdir Sağlıklı olan kendi cezalarını verir Sağlıklı olanlar dünyamıza pek az gelir Var olanınsa aklı vicdanı körelmiştir İnsan öncesiz mi sonrasız mı tartışılmaz O Allahtan başkasına yakıştırılmaz O halde var oluşumuz hiç şüphe götürmez Var oluşumuz açıktır değil anlaşılmaz İki anti madda bir tek hüçrede birleştik Hem maddi hem manevi alemi vatan bildik Bir yönümüzle madde diğeriyle manaydık Maddeden kurtulup tamamen saf mana olduk Maddi yönlerimizide manaya çevirdik Ne idik ne olduk ölünce onları gördük Her gün ölüp dirildik bu gerçeği görmedik İlk günden ölünceye dek kaç atom götürdük Işık hızını aşamazdık foton olsaydık Bir yüz yılda ölmezdik eğer atom kalsaydık Sonsuzdur bizim gerçek âlemdeki kütlemiz Sonsuzdur kuvvetimiz enerjimi zrhızımız Yıldızın yanmış tozlarındandır elbisemiz Elbisesiz halimizdir ölüm bildiğimiz Dünyadan hem gideni görürüz hem geleni Bu ispatlamaz mı başka dünya olduğunu Ölümsüzlük yoksa söz edilmez adaletten Tanrı olmaz adaleti sağlayamayandan Adaletin varlığı kesindir nerden baksan Rabbide yok eder adaletini yok eden Muhammed’e yolun en doğrusunu gösterdik Ayet yüz yirmi üç güneşi eline verdik Hak din olan İbrahimin dinine uy dedik Yeni din vermedik eskisini tastiklettik Dünya için dinin tekliğini ispat ettik & Nûh & Bilimsel Nûh Tufanının ilk versiyonları Sümerlerde ilki Babil’de ikincisi Tartışılmaz dinsel olanlarla benzerliği Anlatır bilimsel olanlar efsaneleri Boşunadır din ile bilimin çekişmesi Kuran ile apaçıktır bilimin dostluğu Açık dinselin bilimselden sonra geldiği Açıktır dinselin bilimselden beslendiği İncildeki sözler İsa’nın öğretileri Kuran’da diyorki eskilerin bilgileri Apaçıktır bilim ile dinin uyuştuğu Zaten yoktu İsa’nın incil denen kitabı Kuran derki beni anlar akıl sahipleri Akıl sahibi olmayanlar da var demek ki Gerçek bilimin din ile olamaz savaşı Gerçek inançlının bilim ile yoktur işi Savaş arada kalan sapıkların savaşı Onların yoktur gerçeklerle hiç bir ilgisi Aradaki göremez ap açık çelişkiyi Sonuç kesin ikiside akılsız demekki Dünya Şairi Yunus Öztürk |