Yağmur, Kadın ve Anka Kuşuruhu yağmalanmış bir dizi mezarlık sakini gibi alacalanırdı huzur sokağının duru rengi sonra lacivert gözlü gece kuşları ötüşürdü –yokluğunda- afili sözlerime yamalanır, bir kaç alkış tutardım taklacı güvercinlere… susardı, uslanırdı dalgalar güvertesi ıslak bir geminin yaşlı göğsünde doğru dürüst duruşuna aşık olurdum -bin kez- unutmuşken papatyanın beyazını klonlanmış çocuklarım konfeti dökerdi ansızın üzerimizden atlarını alırdı karıncalarım mutluluğa koşardı dört nala ah tam da bu vakit babam tutsaydı keşke ellerimden kötüler kendi kemiklerini kemirirken ve ölümden korkmamayı öğrenirdim deli gibi neron gelse alamazdı seni elimden, ki, yaşamın pençelerine asılmak arzusu var bugün içimde daracık omuzlarıma yüklenen büyüme ağrılarımla -uzaydan izlemek ne kadar da heyecan verici sesinin tinini sonsuzlaşmak cinnilerin ellerinde ve bit kadar kalana dek ardımızda dünya tüm parçalarını toplamak ayın… sessizce .... yağmurda öpüşmek gibi. Çiğdem Parlayüksel |
simurgun yani anka kuşunun bereket yağdıran bir varlık olduğu da efsanedendir.. şiire ya da şairin yüreğine yağmurun inişi efsanenin tezahuründen midir bilinmez :) ama bereketli bir şiir..
ve lakin bir yere reddiyem var; uzaydan seyreden tam olarak nereden seyreder?
neden uzaydan seyrederiz ki bir şiirde...
selamlar..