“O”, BENİM İŞTEÂşık’ın elinde saz, dilde doğru söz benim Bilsin gafil yaşayan, her bir şeyiyle bilsin Gelip geçen zamanda, kalbinden kini silsin Ey budala ey ahmak sen ki çatallı dilsin Anlamaz, anlatamaz sen “ne menem” adilsin Rabbin yüce katında, yere vuran diz benim Sıkıntılı anımda, kimdir elimden tutan Her zorlu dönemeçte yaşama anlam katan Duasıyla, şükrüyle, ihlâsla varıp yatan Sevgisi, şefkatiyle dört taraftan kuşatan Anaların imanla dokuduğu bez benim Yeni yetme algıyla hırslanıp da dövmeden Öğrenerek bilmeden tarihini sevmeden Milletin geçmişine sataşıp da sövmeden Asla zangoç olanı pohpohlayıp övmeden Bir an bile unutma Türklükteki öz benim Ehl-i iman gözünde ormanlarda yeşil dal Yüce dağlarda keven olsam da yanımda kal Tutma kendini, korkma; nefsini hoşluğa sal Düşme sakın zillete düşmanın içine dal O elinde tuttuğun tüfeğinde gez benim Altaylardan çıkarak adımladım toprağı Nice baharlar gördüm dalda yeşil yaprağı Nice zemheri gördüm; nice yağdı kırağı Ufkumu açık tuttum yakın ettim ırağı Aştım dağı, tepeyi ovalarda düz benim Ali’yy-ül veliyullah elindeki Zülfikar Anadolu dağında yığın yığın duran kar Coşkun Nil, Dicle, Fırat cennetten çıkıp akar Hiç biter mi özümde var olan gurur, vakar Yaratılıştan beri çözülmeyen giz benim Sende ortaya çıkar ahirde bütün saklı Sakın ha atmayasın beynindeki saf aklı Sen ALLAH’ın kulusun, ey doğruya odaklı Doğduğun günden beri Hakk’a oldun adaklı Bil ve bildir âleme en doğru eskiz benim Ne sapkın ol eğriye, ne meylet boşluklara Gönlünü iman doldur; akıt hep hoşluklara Gölgelerde oturup özenme loşluklara Tazim et, tespih eyle girince kuşluklara El baharı yaşarken hüzün dolu güz benim Zangoç musun mü’min’in kıldığı namazını Her dem eleştirirsin patlatıp avazını Uymayarak iblise kış etmesen yazını Ve aklından çıkarma Allah’ın ikazını Anla artık yetmez mi imandaki haz benim Belirli vakitlerde namazı eda ettim Kimseye karışmadan işimi yapıp gittim Bütün ömrüm boyunca imanımda sabittim Sade kendime değil dostlarıma da yettim Yüreğimi titreten aşk’ı çalan saz benim Helal suyla kaynayan kararında pişen aş Yeryüzünde ezilen, mazlumda iniktir kaş Bana dokunacaksan, hızlan, olma sen yavaş Celalimle esersem komam taş üstünde taş Hayatına tat veren helal aşta tuz benim Horasandan çıkarak dağları bir bir aşan Yağan yağmurlar ile sinelere bulaşan Allah sevgisi ile yüreği dolup taşan Koşan, koşan durmadan her dem rahmana koşan Bulmak için yolunu yalvaran öksüz benim Yesevi’yim biliniz; Hacı Bektaş veliyim Türkistan diyarından esen sert Türk yeliyim Köprüleri tutarım sanılır ki deliyim Vallaha ben de kulum, ben de az vadeliyim Kızaran ufuklarda parlayan o yüz benim Şah-ı Nakşibendî’yim, Abdul Kadir Geylani Dışa yumarım gözü, içte açarım ani Geçerim öz-ben’imden olurum Hakk’a kani Bu dünyanın sonu yok unutma bunu fani Duyanı sağır eden o sesteki tiz benim Yetimin kapısında olunca yed-i emin Huşuyla coşan derviş bağrındaki o demin Feyziyle dolup taşan cümle beniâdemin İçindeki yaraya faydası yoktur em’in Gönlü kışı yaşayan gariplere yaz benim Ve nihayet gelince dünyadan göçme vakti <> 14 RAMAZÂN 1433 <> Güneri YILDIZ (Elazığ, 02.08.2012) . |