YAYLIM ATEŞ
/ Su’ya..
(şair) Sen, Şilebin sintinesinde başını ellerinin arasına almış öyküler anlatansın. Cami avlusuna bırakılmış ve atılmış ne kadar sözcük varsa, Yerde kıvranan kor çiçeği telaşıyla yerlerinden alıp yüreğine basansın. Seni ıskalıyordu hayat Ve hafife alıyordu Tanrılar. Bir beyaz kağıdın boşluğunda kendi tanrılarını yaratansın. Bu yüzden gölgelerin yaylım ateşinde önce şiiri, Sonra şairi vurdun kalbinden. Sen… * * * * (şiir) Sen ellerin cebinde, Çıkmaz sokak çaresizliğinde yürüyorsun yalınayak. Kurumuş güllerden derlediğin bir şarkıyı mırıldanıyorsun. Yeni yetme hüzünler taşıyorsun kalbinde Ve gözlerin hafif nemli, Saçın ıslak, Bir başına. Özgürlüğün çalınmış Ve satırbaşlarında öznesiz cümleler kurmaya alışmışsın. Sorgularda susmuşsun, Satmamışsın henüz kimseyi. Gece devriyelerinden ve üzeri üniformalı adamlardan, Biber gazı dolmuş göğüs kafesinden ve cop seslerinden usanmışsın. Küfürler ediyorsun hayata Ve aldanışlara Ve yalnızlığa hatta! Dilsizdir şairlerin şehirleri. Gece inince daha soluktur suretler. Işıklar söner ve üryan umutlarını resmettiğin nü tabloların belirginleşir terkedilmiş betonarme bina duvarlarında. Gece iniltileri fahişelerin, Hıçkırıkları şairlerin işidir. Yanağından süzülen yaşlar, Sözcüklerindeki mürekkebi dağıtır. Dağılır anlamın. İçi bulanık eski zaman filmleri gibi ağlarsın. Nerede üşümüş bir çocuk görsen, derdinden bir parça alırsın. İçinde çıkan isyanlar gözlerinden okunur. Sol yumruğunu sıkıp, İhtilallerin isimsiz kahramanı diye büyük puntolarla adını not düşersin kurak toprak susuzluğu vurmuş yüreğime. Tanrı tanımazsın bilirim. Bu yüzden gölgelerin yaylım ateşinde önce şiiri, Sonra beni vurdun yüreğimden. Sen… Cihat KIRDAR Dokuz Temmuz İki Bin On İki |