Kırmızı Saç Tellerime...
Oraya, buraya dökülen kırmızı tel saçlarım kadar kimsesizliğim,
Tek – tüküm, döküm – döküm dökülüyorum… Nereye düştüğümün önemi yok, En karanlık, en tenha köşelere düşüyorum Ve sabahlıyorum… Olur olmaz zamanlara düşüyorum, Olur olmaz yerlerde çıkıyorum karşına, Biliyorum olmuyor. Yine boyayamıyorum geceyi en karanlık yerinden kırmızıya, Yetemiyorum… Yetinemiyorum dökülen saçlarımla, Yetmiyor, bazen dokunduğun saçlarımdan intihar edesim geliyor, Asasım geliyor kendimi, ince yerimden… Saçlarım izin vermiyor.. Saçlarım gittikçe kısalıyor… Onlar kısaldıkça ben küçülüyorum, Dünya büyük bir kirlilikle büyüyor, yayılıyor evrene, Daha ne kadar yer kaplayacağımızı bilemeden, Dökülüyoruz birer birer, kimselere sormadan, Sonra eziliyoruz… Şarap kadar ezikliğimiz, çiğnenmiş üzüm kadar yapışkanlığımız, Yalnızlığımız, her birimizin tek başına çektiği acı kadar, Hep kendi acımızı en çok zannettiğimiz kadar bencilliğimiz, Her kırmızı saç telime yüklediğim anlamlarım var benim. Ellerimden kayarak düşen… Kırmızı saçlarımın büyüsünü bir tek sen çözmüştün, Saçlarımı çözer gibiydi çözüşün… Sonra yüreğim çözülmüştü, Süzülmüştü. Ellerinden kayıp giderken, Sen de yanlış çözmüşsün… Ne yüreğimi tutabildin, Ne kırmızı saçlarımı, Yanlış isim koydun onlara, Her birine bir anlam yüklerken, Döküleceğini hiç de hesaba katamadık. Üç tel saçım kaldı elimde, Üç harf gibi, üç hece gibi, Senin hecelerime dokunman gibi… Saçlarımın ellerinde üşüyüşü gibi, Ölüşü gibi… Yirmi Beş Haziran İki Bin On İki 11 00 Nevin Akbulut |
Bilmem ki;
Her şey ve her şehr gibi istanbul da, sevdalar da rengini yitirdi..