Mukadderat’biraz kül biraz duman o benim işte’ diye başlayan nağmenin sonrasında avuçlarsın heybesinde sana biriktirdiklerini gecenin ay ve yıldızlar çoktan çekip gitmiştirler hüznünü şarap ve kuru ekmeğe banıp kursağında kalmaması için demlenen yalnızlığınla yudumlayıverirsin.. aynalar ki hep yalan söylerler eğreti gülüşlere teslim edilmiş acılarından öpülmeye hasretken vişne çürüğü dudakların kurumuş yapraklarla hemhâl olmuş bedenin yılgın yılların çarkında sürgün yemiştir.. kanaviçe gibi işlenir elem mevsimlerin yakasına mil çekmek istersin kapkara gözlerine gecenin ceviz kaplama sandığın açıldığında kuytunda sakladığın kıymetlilerine bakarsın çehresi yeşilden sarıya dönmüş fotoğraflar okurken gözyaşlarıyla ıslanmış mektuplar direnmek nafile yine ağlarsın ağlarsın.. okşasalar da incinirdim artık durdurmalı antika plâkta dönen nihavent eseri zira takat yok zaman; faili meçhul katil hayat; sonu başından belli klâsik türk filmi alnımıza elif elif mutsuz sonlar yazılmış bir kere kim değiştirebilirdi ki annemdan yadigâr mukaddes kaderi.. Özlem’ce |
yıldız yıldız girip gecenin koynuna
ruhumun duldasında ölesim var..
yüreğinize sağlık...