ON ALTI KALİBRE
ON ALTI KALİBRE
Yine sabah oldu. İnsanlar yüzlerini güneşe çevirmiş Baharın yeşilliğine kaptırırken kendilerini, Ellerim buz benim. O’nu bulup kendimi kaybettiğim zamanlar. Beyninde hiç şimşekler çaktı mı? Yıldırımlara baş kaldırıp her seferinde dirile dirile Çarptırdın mı kendini? Dünyamız aynı gökyüzlerimiz farklı bizim. Sen kızıl bir sabaha uyanırsın her mevsim, Benimse içimden sökülen her şafağa bin ağıt yakar martılar Kaderim adımdan belli benim. Vadesi dolmuş kederi taksite böler Her kahkahamın ardından öderim bedelini. Ve gelişlerinden bilirim çakalların Hangi yanımdan koparacaklarını etimi. Parmaklıklar ardına kendimi atışım bundan. Söyle! Hangi yanına vereceksin sürgünü Senin ipini kim çekecek, yelelerinden tutup Kim başını toprağa eğecek? Yoksa sarhoşken atacağın bir nâra mı kesecek bileklerini? Sen daha acını yudumlayacak kadar büyümemişsin çocuk Anasonla nâra atmak kolay Sıkıysa acının sarhoşluğunda kahkaha at... Kapıyı anahtarla açacak kadar boyum uzadığında öğrendim Anne babaların birbirlerini sevmediğini. Hayatım boyunca da hiç sevmedim çünkü; Ben ihaneti ilk babamdan, terk edilişi annemden tattım. Duvağı kana bulanmış bir gençliğin Hiç bir hayalinin bakire olmayışı bu sebepten. Oysa yumruklarım daha Onatlısında, Duygularımsa hâla reşit değil. Hayata sık diye verdikleri silah yaşımla bir Onaltı kalibrelik. Nişancılığım hep kötüydü benim, Tetiğe dokunurken biliyordum Sıktığım kurşunun bana geri döneceğini. Şartlar eşit şimdi kan kaybından öleceğiz hepimiz. Suna A. GÜLSOY |