Martılar çığlıklarını sabah vakitlerine vidalamışlardı o günÖlüler yüklü bir gemiye bindiler önce, Yuvaları bozulmuş akrepler dolaşıyordu kulaklarının içinde Zaten öfkeli ve tedirgin idiler, Aldırmadılar tasmalarının kalın olmasına. Mataralarında taşıdıkları kandı ve suları azalmıştı. Gece ormanın sessizliğinde büyümüştü karınlarında taşıdıkları yılanlar, Gülücüklerinde domuzlar serpiştiriyorlardı etrafa Kendi gürültülerinden rahatsız oldukları belliydi Şövalye kılıklı elbiselerini satıp bitpazarlarında Boyunlarına bir yular geçirmeyi de ihmal etmediler daha sonra Martılar çığlıklarını sabah vakitlerine vidalamışlardı o gün, Evlerin içine park etmiştik sevinçlerimizi dinamit kuyularından Tedirginlik coğrafyasında korkunun adresi kabristanda servi gölgesi, Bir yanı servi gölgesi tahtırevanın diğer yanı yarı yaşamak İsteyen karınca atlarına binip çekilsin yorgan atlarına, İsteyen kelle koltuğuna alıp uçsun beton arma damlara Gerçi damların gölgesinde kendine canavardır sessiz çığlıklar Gözbebeğinde büyüttüğün düşman heykeller çatlar, kan sızar çatlaklardan İnsan öcünü almazsa yıldızlar düşer diye korkar belki büluğa ermiş korkulardan Ölüler yüklü gemileri saklarken yüreğim bir kibrit kutusunda Yada yakarken şehrin gürültülerini bir darağacı ötesi cinayetlerde Kendi cesedimi arayacak kadar eşelerken üstünü kanlı toprağın Pelteleşmiş bir bedenle eyerleriz içimizde başkaldırı atlarını Cesur kuşlar dökülür yinede kirli sakallarımızdan bir Hallaç Mansur vaktine |