Gündönümüne
karanlığı şafağın keser
ümit geceden ağrıma kalır kahkahamdaki yurtsuz nefer dolanır gelir barikatın olur... kaygılanır sonsuz uzaya bile yüreğimdeki yarım atışlık can taş kıpırdasa dağını oyar içimin gözlerini kırptığında kırpışın... sakinleşir kuru otların sessizliği ayaklarım toprağa yeniden sevdalı uzak bir ağaçta tomurcuklanan aşkta hazırlandığım huzurun son bilgeliği... temmuz aydınlığı odalarıydı çocukluğum içlerinde uçurumlaşan saf sırlı aynalar canlı renklerle düşlediğim susuz akvaryum hafifleyince acılarım gözyaşlarımla dolar... kurşunu erir eski kış günleri özlemlerinin karşı evin perdeleri sararır bakılmamaktan limon bahçeleri gibi kokar beklemenin hüznü hangi ara olursa olsun ölüsüyüm sözlerinin... ayran gönüllü uykulara yakalanır rüya hıncını şiirlerden alamayan sancılı kaçış intiharını terk etmiş saatlerdeki riya hazırlar sonunu gerçek sonun can hıraş... gündönümümdün zamanımda uzun ömrümde kısa mevsimler üstü güzelliğine yanıp üşüdüğüm sayısız yangınların ortasında bitip söndüğüm sarıldığın son yazı getir darıldığım ilk kışa... kağan işçen... |