Ez-Zâhir, El-Bâtın
O ilahi kudrette evvel ahir değişmez,
Aynı anda zahirdir, batınıyla çelişmez. Hüviyet; Zatı mutlak, batın ve Celalidir, Enniyet; kul ismiyle. Zahir ve Cemalidir. Ulûhiyeti Ehad, Allahlık makamıdır, Ubudiyet demekse, kullarının adıdır. Kendisi için zuhur, eden zahirdir, Yarattığı varlığa göre de, o batındır, Görünmeyen sır ki, âlemi lâhut denir, Zahir olan şahitli, âlemi Nasut denir. Yeterli oluşuyla zahir, inayetiyle batın, Arkasıyla; önünün aynasıdır hayatın. Fiil sıfat ve Zatın cem olduğu bir yerde, Yalnız Hak zahir olur, halka kapanır perde. İkinci bir camide, ilkinin tersi durur, Bu defa Hak batındır, Halk ise zahir olur. Üçüncüsü; zahir-batın, kesret-vahdet camisi, Burada kalmaz şirkin, açığı ve hafisi. Burada tekrar cemdir, iki cemin birliği, Kalbi selim olanın, bulduğu yer, dirliği. Mevcut ile mevsufun esma ve müsemmanın, Ve hem de fillerin bir olması her anın. Evvel ahir zahir batın cem olur burada, Ne açık ne gizli şirk kalmaz artık arada. Hakkın Celal Cemali, daim inkılâp eder, Bu berzahta kalp “Halka halk” “Hakka Hak” der. Burada ibadet edende, ibadet edilende, Cemmül-cemin sırrıyla bir olur bir bilende. İnayet ehli olan, kişilerin keşif’te, İki derecesi var, bilişte ve her işte. Biri insanı kâmil, Hak için Hakla olur, Diğeri ise arif, Kâmilden geri durur. Arif olan Hak için kendiyle beraberken, Kulluk hakikatini kendinde gerçek eden. Fena, beka, mahf, ispat, gaybet huzur farklarla Ve Cem, gibi haller ile vasıflanan şartlarla, Züht, takva, Vera, rıza, sabır, şükür, marifet, Halden hale sokunca, o kişiyi muhabbet. Makamlarında “arif” Hakkı zahir görünce, Asla sabit duramaz, halden hale dönünce. İnsanı kâmillerin, hali buna bezemez, Halka Hakka bir bakar, kesinlikle “ben” demez. Bu makama vurguyla, O seçilmiş Peygamber, “Biz onunla ona aidiz” diye söz eder. Çünkü Hak Kamillerin, her varını kaplamış, Kendine ait ise, hiçbir varı kalmamış. Kamil Hak ile Hakta, Hak için tasarrufta, Arif halk ile halkta, hak için tasarrufta. Harikulade haller arif olana ait, Keramet zuhur eder, halkın bir kısmı şahit. Böyle kimse tuzağa maruz kalabilirde, Kamil tuzağa düşmez, Hakla aynı devirde. Perdeleneni zuhuru, nurunun şiddetinden, Tenzih ederler Hakkı, akıl, göz cihetinden. Hakkın gaybi sırrına, el-Batın ismi denir, Bir şeyi görmek için, onu bilmek gerekir. Ehli Hakka olanlarca Hakkın görülme işi Asla zapt edilemez, bunda aciz her kişi. Zapt edilmeyen şeye, gördüm bildim denilmez, Görmediğini bilen, görür amma bilinmez. O Hazret Musa’ya “Beni göremezsin” der, Daha sonra önceki, istekten tövbe eder. İlahi tüm perdeler, engeldir her varlığa, Aradan kalksa idi, Yanarlardı narlığa. Eğer Hak bilinseydi batın dahi olmazdı, Böyle olmak ile de zahir bile kalmazdı. Hakkın kendisini, niteleyen batınlık, Varlık âlemindeki, mümkünlere yakınlık. Celaliyle kaplıdır, yüce Hakkın batını, Zatını düşünenin, yakar kendi zatını. Fakat keşif ehline, her şeyin hakikati, Çeşitlilik arz eder, bir vücuttadır kati. Buna göre son ilkin, zahir batının aynı, İnsanı Kâmil için değildir ayrı gayrı. Rabbim cümlemizi Gayriyet ten kurtarsın, Zerre benlik koymasın, ayniyetiyle sarsın. 18.03.2012…Mustafa Yaralı |