Eski şehirESKİ ŞEHİR Otuz asır, Porsuk gibi, akıp giden zamanda, Biz eskisek, eskimeyen, tazelenen yüzün var. İklimin sert, yazın sıcak, kışların çok yaman da, Cennet gibi ilkbaharın, şiir gibi güzün var. Hamurundan, mayandandır, Osmanlının çınarı, Edebali, Yunus Emre, Nasreddin’in diyarı, İslam yurdu, Anadolu, Türkiye’nin şiarı, Ormanların, termallerin, dağların var düzün var. Beyaz altın lüle taşı, usta elden can almış, Maharetle işlenerek, dört kıtaya nam salmış. Geçmişinden bu gününe tarihi bir gam kalmış, Dokundukça sevincin var, kederin var, hüzün var. Her bir semtin Amerika, Avrupa’yı aratmaz, Hiçbir şehir senin gibi, Venedikler yaratmaz, Güneş batsa, ay doğmasa, ışığını karartmaz, Parisler de, Newyorklar da, Tokyolar da gözün var. Varlığınla onur duyar, bağrındaki insanlar, Sen onları, onlar seni, sevgi ile tamamlar, Yıllar geçse akıp gitse, durmasa da zamanlar, Bir sonraki nesillere, tarih dolu sözün var. Şehremini; gelin gibi duvağını açıyor, Güzelliğin dört bir yana ışığını saçıyor, Seni övüp anlatması, beni çoktan aşıyor, Bir sır gibi bilinmeyen, derinlerde izin var. Caddelerin, sokakların, çarşıların rengârenk, El eleyim, kol kolayım, Yunus’umdan bu ahenk, Mecnunların, Leylaların yaşadığı aşka denk, Aslı gibi sana yandım, Kerem gibi közün var. 29.04.2010...Mustafa Yaralı |