KALIŞTESİ I / OGATAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın " Her okuduğum kelimesine borçlandığım "son nokta" adlı şiire devam olsun" düşünüşüm üzerine" .../
../
Ölüdeniz dalgalanıyor yirmi beşine yaslanmış yaşımın kıyılarında Zehirleniştesi ve aydınlanışlara uyanacağımızın sabahında Yüzüm sana gözlerin bana/ dönüyor… Öykünüyorum çiçek koklamalarına Sonra Ölelim mi diye soruyorum Ogata ya “Ölelim” diyor çoktan öldüğüm yaşamın kanlı alınyazısında “Ölelim” Önce doğuşa doydu çığlık saatleri durun derken daha da kaçışarak Bizim bir öykümüz yok muydu binyıldır yaşanan Hissedemediğimiz rüyalarımız ve toy omuzlarımız Üstlerinden kayan çığlık kuşları sürümüz/ çok mu hafifti o tartıda Kaşlarını döküyor terden ruhuma yoktu derken Kim bilir belki de vardı / yarım ağızla Kumsalına özgürlüğümü işlemişler bir günah çıkışında Cennet okyanusunun / Kaçışlarımın beli kırılırken korsan sabahlara Göğe bulanmış hüznüm alnımın yuvarlağından/ Çizgilerinin kopuk silinişlerinden Sayıklanmış bir dünyanın bıraktığı uçuk izinden notasızlığa basarak Kulakların şenliğine düşebilir miyiz Mucizelerden Koruluğumuzun yakılışlarına susup o is kokusunda tekrar büyüyebilir miyiz Endişe etmeden, geleceği taklit etmeden Ve sen burnunu olduğu gibi kabullenir misin kaderinin Karambole gidiyorum tüm dünya acı /siyah Alkış topallıyor önümden sesi tatlı doğan gibi /yeşil Kopuyor yüzümün çeşme başları bedenine hayatımızın /beyaz Tüten kamışların kokularına karışırken Savaş Heykellerin utancıyla yalaşırken Seviş Koca ruhlu Ogata! Savaşın a seviş e elim mi Kızıl sardunyaların susuz büyüyüşleri arasında/ çıplak kala kala- koşalım mı -II- Düşlerdeki Tüm teller şimdi benim duyuyor musunuz bestekârları öteleşmişlerin Ben çalıyor dünya uzak ağrıyışlarla / biz kokusu yaya yaya Kamçılanan şiirlerimin mor izlerinden doğarken Rüzgârın ince kıvrımlarına bedel oluyorum… …oysa… Biz hiç bahar koklamadık Ogata/ hiç sedir altına sığınmadık yağmurda Saçlarımıza çeyrek altınlar örülmeden uzattık onları / kara birer düş kondu Bellerimize sonra O uçlardan parladı da Sahi ya ince uzun parmakların kanat çırpmayı unuttu mu Ben de unuttum aslında … Senden az benden biraz yaşamdan çok sonra… Badi parmaklara konmayı es geçmiş kuşlar misali Sadece uçuştuk yamalı dileklerin kuytu semalarında Kancaya asılı kalbimiz yırtılırken eteklerinden Sonsuzluk kere aklımın iplerine dolaştı kıyametin çıplak teni/ elleri/sessizliği Eflatun yeleli atın perhiz günlüğüne işlenmişken doygun yüreğimiz Esişlere gömülmenin vaktiydik sökük yaşama bir mor ipliktesi/ Olsun Ogata dik beni tozuna pasına, hayali bağlara/ mavileştir Dünyam ve rüyam öyle boş ki Görmenden utanacağım Gözyaşlarından kuleler yükseltirken hantal / kaçışlar/ Hala uyanamayan rüya dallarının / yaşamlarındaki/ Üflenmemiş mumlarda yeni başlamış / kaygıya/ Göğsünde ezilse de tüm gerçekler / warette/ Gülümse ve gülümse de bana … Bir hiç olmaktansa kır bileklerini kökünden ve “ biz” leşe “biz”leşe yaşa De, de bana… Ölümü oku sonrasına bir dalga yıkar temizler yediye bölünmüş beynimi Ah Ogata -III- Bir hayaltesi karalayalım gerçekleşmeyen sonra Bir oyun yakalım çoktan büyümüş çocukluğumuzun sönüşünden Soğuk duvarlarına karılalım yaşamın / sıcak Öykü kuşunun aklını una bulayalım / kuru Her hangi bir gece sayıklamasında / yara / lanalım bütün dem almamış hayatlar adına Ezberleri bozulan türküleri dök suret pasajıma çıkmazlarımdan korkmadan Yürü ... Dokunulmamış saflığa iz bırakacaklara şükreden dilime dilini dola Önce sen ol panjuruma akan ve sonra sen ol Ölüdeniz imde yirmi beş yıldır dalgalanmamış/ hayaltesinde dalgaları vuracak olan… /.. Son noktayı sen koy karalanırken yırtılmadan… |