Ayaklı denizlerin kolsuz devriyesi bu açılan sularda / dilsiz Tükürdüğüm şarkıma ışık tutmayın / kusarsınız
Kırmızıya isyandır bu Her daim akan/ akacak olan
-I-
Gün Batımı Tanrıçası
Turuncu süpürgene susup binen çocuklardandım bin yıl önce Görmeyi yemiş gözlerime kırmızı bulaşmadan Yıldızlardan hikâyeler çalmadan Küçük kalbim henüz deforme olmadan
Hangi ağaçtık uzamış/ dikildiği gün eğilmiş yaşamın tınısına
Düşlerde kalmayan gizemi yutarak doğarken İçindeki tapınağın rutubetli tek gözünde
Ne bir gezegen ne de boş bir yıldız Ellerimden uzattığım/ kayıp kurşun çizmeli bir kız
../
/Gökyüzünden yaralı dudakları sökük melek/
Şimdi kes saçlarını çocuk katillerinin Devşirme varlıklarını düğümle
Beyinlerinde atan kalplerinin damarlarını boşalttıktan sonra Tüm fotoğraf makinelerinin soyunu tüket
En çok kırmızı çekmişleri En çok ölümü resmetmişleri
/Ve insan olamadan öldürülenleri parlatmışları/
-III-
Mayınlı tarlanın korkuluğu
Gömülen iniltileri aydına çıkartırken Tüm gezginlerin sağır kulaklarına temas etsin acıyan hislerin
Argo gemisinin elli beş küreğine önce balık sallayan Argos a karışmamış mucizelerden Payına düşeni tadarak yak kötülükleri Ağzında ezdiğin gözyaşı şekerleriyle
Savaş başlığı takan tüm robot kesenleri Kılıcını çokça bilemişleri / yok et
En çok kırmızı emmişleri En çok ölümü tattırmışları
Durma yok et
-IV-
Çarpışan mavi sarp kaya eteklerinde Uçuşan pembe sinekler İnsan dölleri Kara doğmuşlarınızı öldürdü / renklerinden tiksinip
Sizliğe karışamadan akın ettiler ötekiliğe İlk ve son kez görebildikleri kareler içindeki yalın halleriyle
/Vakitsizliğin saydam merdiveninden tırmanmak gökmerdivenine Uçuşlarda yanarken mi kanatlarından damlayan kor zihinleriyle/
Sen Cehennemin yalnız ve sessiz meleği Ezicileri yak şimdi/ bulut olmasın tüttükler Pençeleri mor dişleri ödüllendirilmesin
Yak En çok siyaha inmişleri En çok kanat kıranları Ve kırmızıya bulaşmış beyazlaşamamışları
-V-
Koynu kolları yanmış Dilsiz Şeytan
Ters ayaklarıyla tırmanacakken kalabalık gülüşlerin Yeşil kasabamızın titrek ellerinden Salık bir utanç gibi kusura kalışımıza / öl / duyamadan bir tekini
Kendin kadar kekele bizi Çıplaklığımızda topla
En çok utanmamışlarımızı En çok çocuk saklamışlarımızı Kırmızı çiçeklerden taç yapmışlarımı / kekele
Amazonların dümeni güneye kıvrılırken Aklımızın konuk çizerleri düştü kumdan kitaplara
-VI-
Her sabahın ayazında donan çiçekleri ısıtırken Ateşten Böcekler
İtaat etsin sancılı bir gecede söndürülmüşlere O nlar bit atın çatlayışındaki tek göz
/ Dönen güne kapılmayı bekleyen kelebek kuşları/ özgür gökler bekleyin Bizden bozma gerçeklerin kıyametine Bakışlarınızı kondurup
Gecenin karasında doğan ay a değil Doğmayan başka yıldızlara bakıp Paspal kıyafetlerimiz içinde Kokmuş derimizin yıldıran gözlerine aldırmadan
En çok kırmızı akmış nehirleri Uzuv almış semaların mutsuz öykü seslerini En çok çocuk öldürmüş kentlerin matem saatlerini gezin /
-VII-
Ve siz! Mor rafyaların şeftali kokmuş Sancılı Lüleleri
Alnına bir kurşun peydahlanmış Kırmızı rugan ayakkabılı küçük kızın ölüşüne kokup Siyah kesme şeker paketlerini süsleyin
Bizi teğet geçen Nazar Boncukları Mavinin akıl noksanlığında atıyoruz son güzelliğimizi köküyle
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
KIRMIZI AKIŞLAR şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KIRMIZI AKIŞLAR şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
aaa yok o niyetle değildi aklımın ucundan geçmedi hepimizi başkası olarak gördüm birden olaylara bakışlarımız yani ve sen bunları tatlı tatlı görüp haif hafif söyleyen-anlayabilen...
Ne yazık işte Öyle akıyor kırmızı ve biz siyaha bile artık eyvallah der olduk... Yeterki akmasın o hiç hiç... yoksa kapanacak dünya kara perdelerimle...
Teşekkür ederim " başkalarının" tatlı sesli perisi "cansın"...
Hep atlanıp geçilen sayfalarda yükselebilen başaklardan olabilirim… O sayfaların çokluğunu bilirim ve uğrayabilirim... Dolu başak eğri dururmuş onu da fark ederim "Yeşillendir " dedikçe sen , kararttım ortalığı. Sonra o karalığa alıştırdım galiba yavaş yavaş okuyanları. Ve her zamanki gibi ne demiş bu demeden anladın anlatılanı.
Rüyalar ve gerçekler... Kelimelerin yolculuğunda yol kenarlarında neşeyle başlarını uzatan düş otları... ve bir kız roman yazar gibi hayallerini yıldızlarla tanıştırıyor kimse bilmiyor saklı dünyaların gizemini geçip gidiyorsun elinde yüzyılın tuzaklarından kurtulmuş sözcüklerle şarkını dinliyorum onarılmayı bekleyen düşlerin nağmesi ve renklerin babası konuşuyor bir vadinin iklimiyle seni dinliyorum mavinin tılsımıyla biliyorum baltasından korkmayan özgür bir ağacın seslerinden şiire öpücükler bıraktığını biliyorum el değmemiş bir yalnızlığı evcilleştirmek isteyen yüreğini...
Başımdaki rüya taçlarına ilişen yıldızlar Şuursuz anlarımda öyle yakın parlıyorlar kii aydınlatmamak elde değil odayı Ve yeşile kaçan duvarları/ kokladım...
çok güzel bir şiir. mana ve derinlik olarak çok içten. alıp götürürken beni elimden tuttu mesela beni. ne sorduysam cevap verdi.
tek iyi olmayan tarafı belkide benim yaşlılığımdan ötürüdür bilmiyorm ama okurken yanlış renk seçiminden dolayı gözleri yoruyor. kopmamak için büyük çabalar harcamak zorunda kalıyorsunuz. ama sonuç olarak kopamıyorsunuz.
pembehülyalar kaybolurken gri perdeler ardında
simsiyah geceler yağdı çocukların üzerine
...
Kırmızı
pembe
ve siyah rengin armonisi güzeldi şiirinde
çok sevdiğim gibi, hep çok başkasın güzelim benim.