KIYAM'ET(T)İM
KIYAM’ET(T)İM
Kıblesini kaybetmiş dervişim. İblisle hayin pazarlıklar yapıp, Tanrıya ruhunu satan insanları izlerken, Gülsem mi ağlasam mı karar veremiyorum. Arafta kalanlara direk cehennemi göstermekle hükümlü, Kendime hükümsüzüm. Çığlıklar Uğultular Kulağımı yırtarken, Ben tırnaklarımla karanlığı tırmalıyorum. Boğazı kesilmiş bir kentte bakire sokak aramayın, Tüm sokak taşlarının topuk tıkırtıları, Cennetten kovulan Havva’ya aittir. Ve adem elması dedikleri Erkeğin gırtlağına takılan sevda mühürüdür. Bu yüzdendir aşk’a düşenin yanmasına hasıl olan acının Cehennem ateşiyle bir tutulması. İçinize sûr üflendiğinde bilemezsiniz Kıyam’ettiğinizin kıyametiniz olacağını, Tavaf ederken bulursunuz kendinizi yediye bölerken ruhunuzu. Sanki hiç gelmeyecekti beklenen Ya da Gelir gelmez gözlerimi kamaştırıp yok olup gidicekti İçime kazınıp gözlerimden silinerek. Oysa; Herkesi cehenneme sürükleyen sevdiği şeyler değil miydi? Yanmaktan korkan vazgeçmeyi seçerdi Vazgeçilen,bir damla su olup hârı söndürme çabasında Buhar olmayı göze aldıysa Vazgeçen günâhkardır aslında. Secde diye göğsüne yaslamak varken başımı,ben aşkına nasıl tevbe edeyim? Suna A. GÜLSOY |