Karaltılı Şiirler
sayılı günlerimizle gelir o derinlik
anlamında sakladığı gizle birlikte büsbütün bir ömür kadar uzak kaldığımız o ansızlık... soğuk iklimlerden koşup geldiğimiz o deniz mavisiyle zengin vahşi soluksuzluk içinde sakladığı gelinciği sunar öfkemize... biz hiç elele dolaşmadık sahillerinde bebek uykularına dalmış hiçbir kentin ıslak caddelerinde süreksiz tattık yalnızlığı... hırçın külhanbeyi edası vardı o gece göğün birbirimize son kez baktığımızdan kuşkulu ellerim yumuk yumuk ölmek istemiyorum sensizliğe... hiçbir köy yolu bu kadar hırpalanmamıştır hiçbir yürek şiirleriyle bu kadar dalgın susuk seni istiyorum seni anlasana bu son çaresizliği... gülüşünün gergefine saydım tüm insani isteklerimi beni anlamadığın zamanlarla birebir örtüşük temmuz güneşi saçlarına vuruk bir çocuk yap beni... kısacıktı bir ömür seni sevmeye birazcıktı doyumsuz özlemlerle ödüllendirdik meltem fısıltılarını taşların yandığı bir ağustosta al kalan kokularımı... benden geriye seni sevmek kalacak incecik karınca sesli ve ben ölünce dünya yuvarlanır belki seni sevmekte bütünleşir her şey diğer yarımıyla diner bu şarkısız tılsım ağrısı... ben evrenin artı biriydim sen evrenin kendisi -yalnızdım öylesine kötü- ve ağlayınca uzaklara seyriyen çocuk bakışlı gözlerinin saçak altıyım benimse sana seyriyen çocuk bakışlı gözlerim ağlayışının kaçak altı... gidişinin alıcı bir sesi olmaz bilirim hiçbir zaman anımsatacak hoş bir kokusu dönüşünün tozlarını toplayacağım bu yüzden vefasız ihtiyarlıklarıyla güzlerimizin aşk...kapı aralığından bakan genç kız umutları gibi tazedir ölürken bile gerisi belli belirsiz silik ve incecik bir karaltı... kağan işçen... |