HÜZÜN AĞACINDA ESKİTME DÜŞ’LERŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İnanmazsan kendine, dokunamazsın yıldızlara..
I. on dokuz şehirde aşk’ı azmettiren ayakları çıplak, gezgin bir bohem adımlarını eskitti sahilde/sen uyurken ve emin ol yeni bir yıla sadece üç -mavi- gün varken en serkeş cümlelerinden/ucuz şiirler yaptı sana biliyor musun is kokuyor burada karada yüzen gemiler zaman kıblesini yitirmiş, vaazda ağlayan acılı bir günahkâr ezgin rüzgardan arta kalan toz zerreleri kaçıyor gözbebeklerine maşuklar ve sen hep uzun bir yolculuktasınız yine oysa herkes bölücülük yapıyor burada birlikte olma ihtimallerimiz popüler toplum karmaşasında yok oldular II. ve şimdi şahitlik yaptırıyorum kum balıklarına şafakta yola koyulacak gümüşi hayaller bir annenin en değerlisi gibi işte öylesi sarsam ellerini kelebek istilâlârı sarsa tüm tenimizi rivâyet mi doldurma küllerimiz düş’süz bir kutuya mı saklandı yıldız hûzmeleri ? ahkam kesiyorum nü bakan ressamın gözlerine harabelerin rengine büründüm -bil ki- yokluğa gebe umutsuz bir cariyeyim halsiz düşüyorum önlerine.. III. hoş geldin hüzün ağacım ışıklar astım üzerine ve doksan dokuz tane dilek.. kokusuz rüzgarlar biriktirdim sabah soğuğunda evrene yolladım dudaklarımızı bir sen vardın o gök kubbede birde kırmızı parşömenden evler bakraçlar dolusu yemin içtim şamatalı bir son hazırladım kendimize güz düşüyor gölgeli elma ağaçlarına içimde iki kişilik ordu vakit durgun deniz kirli bekliyorum gel diye (sâlâsız bir kadın mezarı yanında) Çiğdem Parlayüksel |