Kahırlı Perşembe
sıradan bir eskimek değildi
apartmanların kente tepeden bakmaları aklımda yorgun çekirdek gözlerinin yumuşaklığı hayatı üzerime yorgan yapıyorum kuru sıkı ölmek yakışmaz hiçbir şaire başımı kaldırsam yüzünün kusursuzluğu ayağım saçlarına dolanınca her adımda soluk adalar görünür gözüme son akşam susuzluklarında sancısı kibirlice çaresiz kimliğim güçlü bir yağmurun dinmesi değildi aniden... çünkü gözlerimin kapanışı gözlerinin son feriyle vurgulu...altı çizik... kahırlı bir perşembemiz olacak sakar ikindili plastik bardakta şekersiz ve açık bir çayın buğusunda uyumayı özleyeceğiz her şeyin sonuna gelmişiz gibi kırlangıç kanatlı sesinle çağıracaksın beni ama ilk defa gelemeyeceğim meleğim... sorularımın yanıtsızlığını bir sen biliyorsun bir de gece serserisi cadde neonlarının kirletilmişlik öyküleri kaldırımların üzerinde bir korkuluk gibi kıpırtısız uzak hayatlardan medet uman bir serseriyken yüreğim rezil bir çaresizliği yeniliyorum darmadağınık ölümüm hep yakın...ama aşka yalaka bu sonsuzluk... sonsuzluğu sevmiyorum...sen ki her şeyin ötesinde ötesiz ve berisiz bir evsizlik hali barksızlığım benim... kınsız arzularıyla okyanus ötesi sular acır içimde sen öyle derin düşlere tutsak saklarken ellerini ateşimden atlas meraklısı maceralarım bitmeyecek muson kokulu nefesinde yeryüzünü yastığım bildim en güzel rüyamsın hangi taşa yaslasam başımı o yumuşacık dizlerin... uyanmak istemiyorum... kağan işçen... |