GELİNİN ÖLÜM GÜNÜkararan karbeyaz düşlerini duvak yapıp uzatmıştı acıları körleyip iliştirmişti saçlarının hazan sarısına topuzu kulak uçlarında ağırlaşıyordu gözlerindeki hüzün kaçışların en uzağıydı ufku gözetliyor gelecek gelecekse eğer geçmişin ince nağmeleriyle boğacaktı... buruktu gamzelerin ay çukurları dudaklarına kayıyordu zulm eden üzüntü çığlıkları sıcak duyguları bir bankta öldürmüştü baharların en deli yanını soğukta yapayalnız içindeki yangınların tek sebebi o adamı sevdasız bıraktırmışlardı... düşleri kanatlarından vurulmuştu zorla mahkum edilmişti zindansı tene gecesindeki koyu mavi şehirleri öldürmüşlerdi... ölü şehirlerin sokaklarından arındırılmıştı çocukların toz pembe gizleri... gök gözlünün düğün çiçeği bile neşesizdi ellerinde ağırlaşıyordu en sevdiği orkideler hiç olmamıştı hiç aklına gelmemişti nefret duyacağı bu eşsiz bukete... bakırdan bir tel olsa yeterdi parmağında (sevdiği adamdan olan) pırlanta çakıl taşından farksızdı şimdi dünyevi mücevher aydınlatmıyordu ruhunun karanlık gözlerini... kalabalık, eş-dost yabancıydı ona sahte perdeli gülücükler yaymak ölümlerin en beteriydi belkide o ise krem rengi ayaklarının altına alıyordu bütün tebessümleri... üstündeyken o kadar sert ve o kadar sağlamdı ki bilekleri eser yoktu sevdiği adamın yanındaki gibi güvercin ürkekliğinde salınışından olmadı... olmadı sevgilim diyordu fluya kaçırdılar seninle bütün sevişmelerimi her bir kareyi herbir köşesini cennetin mateme boğdular... affet, affet diyordu paramparça kalbi... ertesi kararan ömrüne atarken imazayı mürekkebin karası çalınırken yırtılsın dilimdeki duayla bu kara bu keder yazgısı diyordu... yaşarken kefen giymek neymiş |
ölümün koynuna girene dek gecenin eteklerinde yıldız dökecekti düşlerinden...
ve...
tebrikler...