Hadi göster marifetini 'Çıkıp ta gel'...
Kimse/Siz/liğimi kendime,
benliğimi sana seni de göz çukurlarım da biriktiriyor kader... Cehennem sıcaklığındaki bir kaç damla suyun , Amentüsüyle ıslatıyorlar sensizlikten kirlenen tenimi. Matemi uzak diyarlardan duyulan , köhne bir şehre defnediyorlar hiçliğimi... Münker ve Nekir melekleri sen/li sorularıyla , sensizliğimi ispatlamaya çalışıyorlar adeta. Rivayetler , hakikatleri gün yüzüne çıkarıyor; meğer ne çok severmişim seni... Yokluğunu varlığıma armağan ettiğinden beri , sana olan özlemim bile çok özledi seni... Şizofrenik cümlelerin gizli öznelerine bürünüyor , adının yanından kovulan ismim. Sonu gelmiyor dilimdeki hicaz küfürlerin. Gittin, bıraktın ya ellerimi... kentteki herkes sana benziyor sanki. Bizden , ikimizden arta kalan hayaller düşmüyor yakamdan. Nerede avaz avaz ağlayan bir çocuk görsem, Sana yıkıyorum bütün suçunu , günahını. Senden izler taşıyor kaldırımlar. Her santimetre kareye özenle işlenmiş gibi ayak izlerin. Otobüsün ilk koltuğunda oturan bayanın saçları saçlarını andırıyor , markasını bilmiyorum ama kullandığı rujun tonu dudaklarındakiyle aynı. Ulan bütün kadınlar aynı mı kokar ? Yanından geçerken sızlıyor burun kemiklerim. Hani utanmasam sen deyip sarılacağım... Gözlerimdeki sonbahar senden bahsediyor üvey kalan bebeklerine. Yitik şiir senfonisinden , hafızalara kazınan dörtlükler dudaklarımdan düşerken, yalnızları oynuyor sessizliğim. İkimiz için bir kaç beden büyük değil mi bu ayrılık. Hem söylesene duruyor mu cüzdanında hala resmim ? ’ Arada bakıp onunla konuşuyorum, duymasan da hissettiğini biliyorum ’ derdin Kulaklarım çınlıyor bu aralar, dayanamıyorum. Yakındaysan gel. Harflerin boynu bükük kaldı gidişinle Hatır , gönül saymıyor kör olası heceler Hadi göster marifetini ’ çık ta gel ’ Hadi göster marifetini ’Çıkıp ta gel’... |Doğan Yücetaş |