PAYİTAHThayat izin/ kaç çap eder çocuk? kaç oda, kaç kardeş, kaç lokma gece düşünde sayfa sayfa yazdığın sabaha kalemsiz çıkan ayaklarındaki adım atma cesaretin ne değişti ne değişir? yeryüzü şarkın nasıl şimdilerde kaç yeşil, kaç mavi, kaç siyah kaç bardak su, ne kadar balık… mevsimlerini süsleyemeyen siyah ağacında üç cemrenin sevgisizliği ayak bastığın zaman geçmişte yaşama saplayamadığın gelecek fay kırığında kaldı yıllar mı uzun yollar mı? at yoksa nalı neyler el! havada demlenen acı yel hüzün kesmelerine bırakır yüzünü açmazların ve de coğrafyan cezan mı senin? suskun ateşinde uyuşurken beynin yüreğine kilitlediğin iç iniltindeki söz yorgunluğunu son solukta da olsa boşalt dışarı /küçük sesler birleşmeli günü geceden düşürmeli/ kanatan masalların dursun beri inatla gerçeğe yürü ayaklarını, unutulan hayatlar adına sürü yılma/ ki bakışlarına katılsın yarın ve haykır “orda kimse yok mu?” insanlık adına… çölü yaratanlara ilk tokat olsun bu sonra bir daha, daha daha… “gitmesek de görmesek de” değil! bir bütünün yarımı gelmeye can attığımız, tanıdık bir şehir canlı bir sokak yüzü kadar yaşanır olmalı oralar… bir tek sen değilsin dağın çığından kurtulacak olan tek celseye sığmaz bu kadar tabut gittiler/ her şeyden çok sevdiklerin ölümün tohumunu ekenleri unutma ve susma yasını söğüt dalı gibi eğilme kırılmalı bir yerinden bu yazgı çığlığın yankısından açılırmış, kırk kapının kilidi soğuk toprakta ölüler de konuşuyor şimdi bu payitaht kimin? bırak, onlar bulsun cevap anahtarını aynı gemide olduğumuzu anlarlar belki Hâdiye Kaptan (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. |