Sustu gün şarkısıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim… Nâzım Hikmet Ran /derdin yoktu tasan yoktu bir lokma bir hırka misali bir tel, iki makaradan araba yetmişti sana mutluydun koşarken baharı kucaklamaya vurdular uçurtmanı s o n r a bir saklandın ki saklambaç oyununda kimseler bulamadı seni yaşamı ebeleyecektin hani gitmenin sırası mıydı çocuk… / akkordu ova, çalınmıştı yeşil evi yer gök çınlıyordu feryâdından küstü güneş yeryüzüne çoban yıldızsız gözler sözlere sığar mı bunca talan yumuşamaz taşlaşmış kursağımız yüreğimizde bir kızıl ateş çoktaaan ölümün kıblesine durmuş zaman sustu gün şarkısı milyon kez vuruldu kuşlar kim ,nasıl kanat çırpacak şimdi umuda hangi tütün devâ olur bunca gama /aldandılar/aldatıldılar terketmişlerdi Rab’bi, aldatanlar aldattılar, aldattılar, aldattılar…/ oyun değildi yaşamak içimiz, dışımız buzlu cam bir daha güneşle bakışacak mı gözler nasıl ısınacak bu taş, bu duvar usul usul akıyorken uğuldayıp duruyor makber zaman anne kucağında kayadan karanlıklar.. alabildiğince cömert toprak delice bakıyor uykusuz gözleri durmadan kaynıyor, yıkıyor sarıyor kefensizleri bir basit tahtada, sayı ile geliyor misafirleri… orda kimse var mııı… kimse var mı ordaaa… kurtarın biziii… ahhh alnından vurulası ölüm… alnından , alnından, alnından... (insan toprak alma derdinde, toprak insan alma derdinde…ne toprağın gözü doydu, ne insanın*) Hâdiye Kaptan |