Erte Yıldızı Uykusuzluğu/söyleyin düş beyazı geceye,gölgemi getirsin bana bir azık tebessüm edeceğim yarına/ Desem ki yelkovandan geceyi diliyorum İmdadıma tek kandil tutar mı ötelerin Desem ki Ay ışığı akrep gibi sokmadan Saatleri durdurur mu erte yıldızı gözlerin Sessizliğin handikabında... Bak bana ne olur Bak bana... Parmak hesabı yapıyorum Daha kaç vakit var yüzleşmeye Tan vakti geceye demlenirken Gayri ihtiyarı gamzeme değen tebessümleri ayıklıyorum Çobanyıldızı seyrini gözlüyorum Sözün söz bilirim Bilirim de yüzünü dönmesen bana... Bilsen, Hasretinin tütsüsü gözlerimi yakarda Kalbimin kızıl odalarında yine seni ararım Tüm ihtişamıyla hicranın dökülürken önüme Kaç aya tesadüf ediyor gelmeyişin düşüme Daha kaç vakit yüz çevireceksin ölürken cemaline Gör ki... Renkler soyunuyor yine efkârın vazosundan Yaprak yaprak sana dökülüyorum Ne olur bak bana... //Pişkin bir rüzgârım belki de Hasrete adaklar yakan yıldızlar gibi Kendine yakamoz kendine eşkiya gezen...// Ne olur bak bana Elini boynuma dolasan ne var Lila bağlarım boyun bükmeden Ne var Kederi silsen bir vakit alınyazımdan Ne var Düşümde yüzünü dönmesen bana... Biliyorum ki beşinci mevsimi yok hayatın Öylesi dalgın sözcüklerde yorgunken Adınla başlayan cümleler kuruyorum Susuyorum sonradan Çırılçıplak umuda siyah feryatlar yutkunuyorum… Buğulu sesini özlüyorum Her dakika… Ayak seslerini dinliyorum merdivenlerde Hezeyan bir zılgıtın kıyısında boğuluyorum Çocukluğumun özleminde ılık nefessin hâlâ Hâlâ ceketine sinen kokunu duyar gibi Takılıyorum z/amanın askısına... Suskumda yeşeren koca kalabalığa inat Başucumda korkuluk gibi bekleyen hasretinle avunuyor Tütün basıyorum senden kalan yarama... Zühre yıldızı gibi akıyorum Özleminin rahvan koşumlarına... Ve bir ateşin içinden bakıyorum Eksik kalan soyağacımıza... Bak bana! Tuzunu bocaladı özlemin göz çukurlarıma Sevinçlerim yitik, yüzüm hazanla eş elimde değil Payı hesaplanmış bir çağın fırtınasındayım Kar buzulu özleminle başbaşa… Düşlerden uzak yaşanmıyor ya Üç günü görmeyen ömrüne hasretin sığındıkça Muhafazakâr cümlelere ilişip sana değiyor soluğum... Saatler, yollar alsa da... //Neydi o öyle Mışıl mışıl uykuya inat Geceyi adımlardı türkülerimiz Esrik sazlar eşliğinde Geveze geceleri demlerdi bakışlarımız Zifiri peçeleyip Anıları ağlatırdın göz ucunda damlayla Buğulu hecelere merdiven dayayıp Şiirler dökerdin ansızın... Ve ben sana sevdalı bakardım boynuna her sarılışta// Bir resmin var dokunamadığım albümümde Yazgımda saklı yara gibi mütemadi ağrılı Kül rengi anıların tutkusunda masum bakışlı işte, Alacakaranlığın çiğ umudunda üşür gibiyim Son resmine bakınca... Cinnetim şahlanıyor vakitsiz Sen bulaştıkça düşlerime Gün eksiliyor gözlerimden Düşümde bana bak baba... Sen yoksun Sanki asırlar ensemde şamarlıyor hürriyetimi Bir dilim sözsün adını sayıkladığım Sevincimi sandıkladığımsın Demir kadar soğuk Ateş kadar yakanımsın Yakama yapışan günahların yaşında suskunluğum Kıyına vuruyorum el aman sızlanışla Bana el olan benle Bir garip kederliyim Dokun dokun ne olur bana... Her gece bedensiz gölgende sarılıyorum Okunmayan eski bir kitabın, mürekkebi tükenen satırlarını aralıyorum Hep sana yol alıyor mısralar Küskünüm baba! Her gece sızıldanan sen yarama sarılıyorken Yüz çevirdin düşümde bana... Sarıl düşümün kehribarı Sarıl ne olur bana... Baba!! Küslüğün mü var bana Düğümlenirken kaf dağına sığmayan sözcüklerim Ve dökülürken yeminim Bana bak baba bana bak! Düşümden kovma beni Sağır durma çığlıklarıma Yüz çevirme çocukluğuma Çözümsüz halleri içiyorken Aç kapıyı aralara kirpiğini Düş gözlerime Gül düşümdeki yüzüme Işık ol baba Işık ol bana... |
Beni ağlatma.