bir uzun şarkı, hep sen olduktan sonra, ’sen’ demek bile kütüphanelerce kitap, zihnimin koltuk altlarında...
gözlerimde sana dair incinmiş bir çetele aşkın en ıslak yağmuruna tutulmuş gibi renksiz hayallerinde ölüm kokan aşk tanıdık saatlerde ruhumda kıvranıyor bestsell kaçışların kıstırılmış birkaç gözyaşı hazır karanlıklarım atıyor nefesin hissediyorum
tedirgin öpüşmelerin ve aynı eksik cümlelerin serseri mayınların seyyar satışlarında acımasız hayat yılgınlığı eski bir porselen fincanın hatrı kadar aramızda inliyor ayrı kalışların bir şilep daha batıyor boğuk sesimde üşüyoruz uzaktan
yaz gününde kışa ait bir hatıra yaşamanın en kötü taktiği bu belki de!
vefan yutkunuyor mecalsiz hayallerimde bir tabutun yolcusu sabırların direniyorum tarih aynı mermer üzerinde yamalı esriklik meyve isimleri kadar güzel düşlerin dilimi ısırıyor fakat yok oluşların her gül kokusunda bir rüzgarın yanağımı öpüşü usta bir hasret sende kalmış sensiz saatlerim bozuk saatimde günde iki defa seni çağırmakta
bildiğini bilecek kadar şanslı bildiklerim!
seni sevmek çok zor bir soru cevap anahtarı hep ahirete bırakılmış ve ellerin, nefeslerin çok uzak kartpostalların üzerinde güzel bir kadın resmi düşünür gibi sen gibi masumluğunu öylesine yanan yüreğim kıtalarası şizofrenliğinde kış güneşlerim tutsaklığım kadar uzaklığın son üç iki bir hep aynı şiir sessizliğim
yokluğuna haykırışlarımdan uzak da bir cevap verebilir misin?
seninle tahtıma geçiyorum her saat başı kardeşlerimi boğuyorum hiçbir kadın bozmuyor sendeki yerimi adın kadar kutsal yanımda hac mevsimi yalvarışlarım kanayışlarım aldanışlarım belki de hep olabiliritesini arttırmak için mahirliğinde mahmurluğunun gözlerine dokunan bir şeytan tüyü kadar olabilmek adına dualar ettim ellerini açtığın yönde
hangi melek bizim için bir tablo bulacak kaderden?
söz getirmeyelim sevgilim mesela ilk başta ayrılıktan yüzümüzü vurup karanlık çarşaflarımızda çılgın bir arzunun yaşlarını hüzünlü şarkılardan dinler gibi katalım yanımıza en sevgili çiçekleri zamansız olsa da aşkın rengi dinleyelim ilk başta birbirimizi
kimse dinlemez, biliyorsun değil mi; dinlemezsek birbirimizi?
kutsal savaşlar gördüm aşk adına deyip kaçanlar mesela sonra da güçlü olmak adına attıkları yalanlar çılgınlıklarında müphem kirlenişler hüzünlü şarkılar en az onlar kadar dene şimdi sen de beni anlatmadan önce tabancanımızın en sıcak namlusuna yaslayıp omzumuzu yaslayalım keder de olsa birbirimize
yaslayacak bir omuz dahi olmadı senden önce, biliyor musun?
uzanıp tozundan çıkartırken yalnızlığında adımı isyan etmeden önce taşlamayalım lütfen bir daha saçlarımızı yıpratmayalım daha Ekim gelmeden nice ümitlerle bezenmiş hülyalarımızı
gün; dün, hüzün; bugün, olur mu dersin bir gün vuslata dair düğün?
artık sensizliğe air mühendislikten icazet almışken lisansüstü bir yalnızlık taşımak adına aynı yolları yürümeye başlıyorum
artık gezegenler yıldızların kayboluşlarına aşina beni yalnız seni yüreğini sevemiyorum artık kesip atıverdiğin tırnaklarına bile muhtacım bunu lütfen tak her gün kulağına
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Senin için İcazet Aldım Eros Babadan... şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Senin için İcazet Aldım Eros Babadan... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
ruhumuzu cayır cayır yakan çaresizlik kozasının umudun manifestosuna soyunarak bir kafa tutuşa imza attığı gün olacaktır!
sahi çaresizlik kafa tutar mı hiç!?
tebrikler...