PİR BİR
dökülüyor taşların
uzadıya bir çöl rüzgarı takılıyor küpene ama örtünüyorum uyluk kemiğimi kırıp bir adım bir akın gibi geliyor üzerime bileklerim kılıç yarasına soyunmuş gibi bir vaşak suyumu kirletmeye inmiş gibi saçılıyor çocukluğum kati bir suretsizlik bu alaşımı bir de denize karşı deneyen simyacı derimi ciltleyip yakıyor kitabını ellerinden düşmeye niyetliyim bu gece ve geceyi sabretmeye aylarını zincirleyen katarın deve çavuşuyum çitlemişim serabını elimin gölgesine ne kadar yakına gövermiş solungacım nefesimi hor görme elma hangi yaprağını süslemez ki tenine vuruluyorum haczimi sana muskalasınlar diye iskambil mi kapatır yaramı yoksa iskandil mi farkında değilim en vahşetinle yüzüme çizilirken pulların direniyorum bakışlarına aranıyor efili rüzgarın kayboluyorum çavdarın vakti gibi eşelenmiş bir yuvanın körlüğüne sen toprak olamayacak kadar kırmızıydın oysa yüreğimdeki ateşe atılamayacak kadar İbrahim ayaklarımı avlayan akrebin en sinsi vaktinde tanıdım seni hep sana koşmak için yaratılan bu muğlak sütrede sokak lambası yoktu en bedevi halimi kuşanmışken gözlerime Tanrı en ağır sınavında seni sordu saçlarını bile anlatamadım anlıyormusun işte budur benim aşka kıyamım sevgili senin aşka yüklediğin katar cini bir vakitlik cüzzam sadece pir bir savrulalım da gör ayrılık hep dem tutarken nefesinde ben nankörlüğe soyunacağım beni yeniden örter misin sevgili AHMET SERDAR OĞUZ |
gerçi şahsını tanımıyorum, ama bu şiir sayesinde çok iyi bir kalem yakalamış olmaktan yanadır memnuniyetim
çok farklı söylemler buldum, hiç kullanılmamış, tamamen sımsıcak fırından yeni çıkmış
FİNAL DE MÜKEMMEL
"Tanrı en ağır sınavında seni sordu
saçlarını bile anlatamadım anlıyormusun", bu kısmı da çok sevdim, (anlıyor musun) ayrılmalı idi, soru edatı.)
TEBİK EDERİM, GÜNE YAKIŞANDIR KESİNLİKLE.