Kanatlanan
zakkum kırmızısı sevecen palmiyelerin eşliğinde
uykusuzluğumu okşuyor haylaz hırıltısında belediye otobüsünün proleter bir temmuz öylesine içine işliyor ki bakışlarımın yalnız ılık saç tellerin kalıyor aklımda zamandan yana... kanatlanan acı anılarımın dilimde bıraktığı bir son şiir gibi kanatlanan yaralı yolculukların eksik yorgunluğundan kalan yoğun ve epik kopukluk duygusu düğümler çözülür üzülür boşluk nihayet yanağına üşüşmüş alalı bulalı kirpiğinin gölgesinde izdüşümü kaypak umutlar devşirmek düşer şairliğime... duraklarını kışkırtıcı sanıyordum çocukluk ezgilerimin oysa karmaşası varmış bozuk düzen bulvarlarımızın evrenin bittiği yerde devam eden güzelliğinin pervasız anaforunda duraklayamam sevgili ekmek teknem kanatlanan sevmek üzerine bölmem zamanı dağınık parçalara gün doğumu:aynı buluta bakma tesadüfü saati ara:tozlu yol çiçeklerinden birinin solmuş sarı taç yaprağının en kırışık olanı gün sonu:en arka en köşe terli ve yapayalnız ve pencereye vuran görüntümün bile özlemesi ruhunu okşama isteklerime şaşkınlığını çareyi başka kentlerde aramak kendini beğenmişliği yoktu sakat ve düşkün bir yazın ortasında da olsam seninle aynı kentteydim pazar sessizlikleriyle dolu odamda şiirimin gürül gürül kaderiydi düşünmek adımlarının sıklığını... kanatlanan çakılmışlığı beynime attığın her adımda kente daha çok bağlanmışlığımın kanatlanan yeryüzünün adım adım adımın altını çizmen olması sanki kanatlanan gökyüzünün nefes nefes adımın üstünü çizmen olması sanki kanatlanan sensiz temmuz yükü ömür mengenesinin arasında bağırmam iç kanamalı özgürlüğümü omuzlarındaki mahçup ürpertiye esirliğimi... kağan işçen |