Ve İnsan AğladıDün gece ben de kapadım panjurlarımı Bir bebek masumluğunda hıçkırıklarımla baş başa Baş başa kalbime yaslanmak için Budur işte ey hayat sakinleri Sükunetin sertacını burada da arayabilirsiniz diyebilmek için Ağladım ve ak hayalimle eğildim kaleme Farketmedim kapı eşiğimdeki misafir havayı Kulağıma antik armoniden fısıltı yayılınca Bu da bir garibin perdesi deyip tebessüm yağdırdım Bir balkon sefası düşünmedim lebriz odamda Bardağımda ısıttım muhabbet serüvenini İskelede el sallayıp da kalemi ağlatan olmaktansa Havadan nem kapmayı daha isabetli gördüm Sadağımda vefam paslanmaz dedim Kendine söz veren yolda kalmaz düşüncesiyle Kuru otların bünyesinde lif lif baharı çağırdım Bir çığlık duymalıydı bu dünya Arasat kalabalığı mantığa mahkeme kuramazdı Hece atlayıp kitaba sahiplenmek değildi işim En son babam dinlemişti beni mendiller ardından Bir gözyaşı nakaratı olmayı istemediğim halde Serçelerin seher korosunu dinletemedim gölgede oturanlara Olsun/du… Şunları da duydum: Kundaktaki zehir simsarı bütün şiirlerimi ezberlemiş Kuru takunya sesiyle yırtmış sayfamı Kekre bir gönül en değer verdiğim dakikamı sahiplenmiş Bakracımdaki bir yudum su buharlaşmış kadife dikenlerin ucunda Günebakan karanlık güneş dağıtmış kem gözlere Yosun tutan çakıllar arasında yırtık bir yetim pabucu bulunmuş Mücevher kalpler saf sarrafın kalbinde öğütülmüş Artık uyandırılmamış gece tılsımları Mercan filizler kibrit vermiş yangına Olsun/du.. Çünkü ben buna ağlamadım Ağlamayı unutanlara da şimdilik üzülmedim Açtığım sayfada bunları da unutturan daha neler vardı İnsan kendini unutmasındı… İsmini belirtmeyeceğim bir kahraman, O’na isimsiz kahraman demeyi ne kadar da çok isterdim! Her kaleme sarılan buraya gelince durmalı aslında Burada bayrak yarıya inmeli Gözler başka bir merdivene çıktığının farkına varmalı.. Açlık…açlık…açlık… Zihin açlığı da kötüdür elbette İşte bu açlığı doyuracak bir hamiş yetişiyor imdadımıza Bu kahraman da açtı gerçek hayatı bulmuşken Hem de sonsuz rayihanın belkemiğinden elini çekmezken Onlar sıkıntıyı vefa bilmişlerdi yıllarca Onlar sıkıntıyı övünç madalyası olarak saymışlardı Açlık insanı zorlar..yaşayan anlatıyor: “Açlık takatimizi zor durumda bırakmıştı, Tabii ihtiyacımı gidermem gerekti, Muamelem esnasında bir deri parçasının varlığına şahit oldum Bunun bir hayvan derisi olduğu muhakkaktı.. Deriyi yıkadım..ve sonra ısıtıp katık olarak kullandım Açlığımı bu şekilde yatıştırdım..” Aman Allah’ım..!Niçin bana ağladığımı sormayın gönüller, Ey gönüller,yoksa siz anlattığıma mı kızdınız Hayır hayır kızılmasın,bir yaprak kopmasın daldan Ürkek güvercin matemini sakındırmayın bugün Hakiki İrem Ülkeleri bu kahramanların gölgeleriyle taçlanmadı mı? Sonsuzluğa giden parkeler bunlarla kurulmadı mı? Bunlar vesile olmuşken,nedir bu hayret ve diken? Onlar aç kalırken sonsuz gıdasını aldılar Gıda reklamında bize rehber oldular.. Bir gıda gözümden dökülmüş çok mu ey gönüller! Çok mudur göz pınarlarını bir şefkatli anne gibi okşayanlar? Çok mudur bu hayreti pişmanlıkla sonuçlandıranlar? Çok mudur bu pişmanlığı kendilerinin bir eksikliği sananlar? Az mıdır ateşi avucunun içinde eritenler… Ve yok mudur gözyaşını ziynet kabul edenler… Gürsel ÇOPUR |