Yokluk kapısı
“Sitre-tül münteha” denen tapuna,
“Hıra’dır, Sair’dir, Tur” diye geldim. Lütfün erişince, yokluk kapına, Şükürle, sabırla “dur” diye geldim. Belki kerem eder, hor hakir bakmaz, Şirk, hata, isyanı başıma kakmaz, Beni benden alır, benlik bırakmaz, Bütün kirlerimi “yur” diye geldim. Gerçeğinle gerçek, olsun şuhudum, Vuslatınla bayram, etsin umudum, Hududunda bitsin, varlık hududum, Her yönden kaplasın “sur” diye geldim. Tevhit kılıcıyla, göğsümü yarda, İnşirah ver de, kalmasın darda, Hep seni anayım nur ile narda, Bağrımı aşkınla “bur” diye geldim. Salihler içine bizi de yaz da, Hep seni anayım, niyazda nazda, Adını kalbimin üstüne kaz da, Muvahhit mührünü “vur” diye geldim. Enfüste, afakta, sükûnda koru, Her türlü fiilde, kolay et zoru, Hakikat cevabı, bulsun her soru, Beynimi ledünne “kur” diye geldim. Umarım “yaralı kulumdur” dersin, İste ki canını önüne sersin, Kalpleri evirip çeviren sensin, Gönlümü kaplasın “nur” diye geldim. 26.06.2011…Mustafa YARALI |
nazmi başyiğit tarafından 6/27/2011 9:54:09 PM zamanında düzenlenmiştir.