Uzun Soluklu Şiir-1- Epey vakitten önce yorulduğum aşklarda Çaresiz bekleyen yavru kuş misaliyim İçime anlattığım kendimi Aynı gökyüzünden yere bakan yüce kudrete söyleyerek sessizce gidiyorum Sakin ile sükut arasında dert yana yana fark ediyorum Adındaki saklı olan o harfleri Sen anlamıyorsun, nefsimi haykırmak gibi doğuyorum bu günlerde Endişeli bir yüzün, ellerimde kaybolmasına yüreğim elvermiyor Bu sessiz dünlerde Avuçlarıma hangi hüsranı düşürsem de anlamıyorsun, Anlamazsın artık hissediyorum Kim bilir bu yüzden ayırıyorum bağırmaları ve sessizceleri birbirinden Romanlarımı okuyarak seher vakitlerinde duyurmaya çalışıyorum, Nicedir sağırsın anlıyorum Islak iken dolaştığım kaldırımlardan aldığım yabancı hisleri sorguluyorum Ve sen farklı bir aşka gidiyorsun Sadeliği uyanmamış henüz görkemli kavrulan aşklarda yaşıyorsun Sonsuz aşkımı bağlanan yüreğine binlerce defa haykırıyorum ben Ve gecenin hilalinde seviyorum belki de seni, anlamıyorsun İçime giren soğuk ayazlarda anlatıyorum uçurumlara atılmış hislerimi şimdi Sürünüyor adımların bu sesin peşinden, belki de o vakit duyuyorsun beni Ama bilmem anlıyor musun? Kalbimin isyanı bu tılsımın göstergesi Ve bir vuslat filmini anımsıyorum sevgili-izle Küçük denizin içinde kayboluyor şiirlerim, Dilinde pişmanlıklarını gösteriyor aynalarıma Büyük çığlıklarımı titreten bu illet, Bu hastalık hal beni ölüme sürüklüyor, Ezici bakışların içinde karanlığımı, yalnızlığımı boğuyorum Hem gerçek hikaye, hem masal gibi Kahramanları çağırıyorum senin yanına Tenimi sana kavuşturacak bir sevincini anlatan Gözlerimin kendisidir sevgili Anla kendimi ve o kan revan ruhumun durumunu Ne kahramanlar ne de sen, ne olağanüstülük Kurtaramıyor belki de beni sevgili, Kaderin yazgısı beni götürüyor sensizliğe Yalnızlık ne hikayelerde ne de romanlarda, yalnızlık gerçeklerde, Senin olmadığın düşlerde Heybeme doldurduğum kelime hazinesi Bir mutlulukla anımsıyor anılarımdan Gittikçe kuşatan aşkımdan dökülüyor duraksamalarım, duyuyorum Bir şiirin sevdayı anlatması kadar korkuyor elim, Paslı pencerelerinde tutsaklı kederin Huzuru anlatan kutsal kitabın mecburi maddeleri anlatıyor umutlarımı Geceyle günahlarımı saklayan ömrümde Bir telaş misali yol ayrımındayım Kendimi ürküten kelamlardan sorguluyorum seni ve aşkını Ötelere d/okunan kudretli bir yüreğin acılı yazılarını Ve kanlı organlarında duyumsattığım bir hissin geçmişinden Alıyorum İsrafil’in çaldığı bir sur’un sesinden Üflüyorum ben de bir ağacın güzel kokulu gölgesinden Sana anlatıyorum bilmem kaçıncı yüz yıldan kalma anıtları, aşkları Ve içinden geçip bir aşk ülkesi yapmak istiyorum Sen görmüyor, duymuyorsun, üstüne üstlük de gitmek istiyorsun Ben tüm bedenimi ruhuna azad ederken gidemezsin Gecelerimi gecelerine düşman edemezsin Sen, ben izin vermezsem, aşk izin vermezse gidemezsin Sen aşkımın bana emanetisin -2- Gidiyor turuncu iplere asılmış hayalin Berbad oklar değiyor gibi apaçık belirmiş kuzgunu yıldızlarının Sahteliği, görmüşlüğü içine atmayı isteyen geçmişli kimsesizlik Sürgün olmuş Benliği kalbinde gezgin bir aşkın durgunu gibi Sade ve sessiz yokluğun Şimdi z/amansız bir ayrılık peyda oluyor Sabahlarım vurgun edilmiş gölgelere tutsak şehrinden Soğuk gecelerden Ömrümün mahzenlerinde yatmış kötülüğün içinden Ve bir çocuğun az çok ağladığı zamanlarda -3- Şimdi sevgili gitmek istiyorsun Nerden geldiği belli olmayan hislere kapılarak Kapanan kapının bir daha açılmayacağını bilerek Tunçtan gündüzlerimi özlemeyeceğini düşünerek Ve uzaklara bakarak Eline yıldızları düşürerek gecelerinden Gözlerinden öpüp dilek dileyerekten Gitmek istiyorsun Ne git diyorum sana ne de kal İkisi de yüreğimde farklı kanarken Sözlerim tükeniyor benim Mırıldandığım hala iki kelimeden ibaret Ve iki cümleyken Söyleyebildiklerim sadece Seni seviyorum ve seni özlüyorum Hala gitmek istiyorsan git İzin veriyorum şimdi Fakat Bilmelisin Kırgın değilim ben sana Seni özlemeye küsüyorum sadece bu dünyada Belki ötekinde bir gün aklıma düşersin Ve belki Bir gün... Belki Ve Sen ..... 13.06.11 (İlknur Karaca) |