Kanatlarınlabir masal yaz ve anlat bana kehkeşanlara karışsın zaman vaktin ve güneşin en balçıklı anında balık hafızanla günü ve yalanları ısmarla unuttur sonra gelmiş geçmiş ne varsa zahir bir vaktin hatrına ahir olan her ne varsa unuttur ve sakla tüm karanlığı koynunda her ne vardı ki umudumdan çıkalı yolumu kapatıyor usulca dili kesiliyor ve kelimesiz oluyorum ölümü bekliyorlar ben öldükten sonra ben öldükten sonra hiçbir şey kalmayacak onlara arkamı, sağımı ve solumu sobeledikten bu yana ebe oluyorum kol geziyorum sokaklar ortasında ruhum bir anka ne yanarım ben ateşe ne de yanarım sana yansam bile külümden kül oluyorum çoğu çoğu savruluyorum rüzgârla bir masalı boz ve ölümler ısmarla bana kehanetlere karışsın vakit ve güneş gecenin avcunda tekerliyorum teker teker kanatsız meleklerin uçuşundan ve ölümünden bahset yalnızca t.ö’ye |
mahrem düşleri saklayan karanlık gibi
bütün iyiler ölüyordu ve kötüler
çıkıyordu ölümün kerevetine
dişi bir kent oluyordu elimizdeki karabasan izler
ışığı söndürüyordu anneler bizim için
karanlıkta öpüyorlardı alınlarımızı
(annem; sesleri benzemez ki karanlıkta çocuklara hiç)
Benim düşlerimi karabasanlar iğfal ediyordu
Sen serçeleri severek büyüyordun
İlk gülüşünü anlamsız kılıp
Yürüyordun önün sessizlik ardın sobe
Kurumuş bir yara artığıydı
Annemizin boynumuza astığı muska
Bizi aşktan koruyamazdı…
(annen sürdü mü hiç rüzgarları senden tarafa
Teslim olurken güvercin cesaretleri hani elleri yukarıda)
Bir masal anımsıyorum
Aşktan yorgun düşmüş şehrin banliyösü
Uykusuz gözlerde huzursuz gecenin türküsü
Peşrev çekiyor yollar üşüdüğümüz tüm uzun havalara…
Ve melekler yangından kurtaramıyorlar kanatlarını
Gülden ayrı durmadı ki hiç a canım bülbülün kahrı
Kalmak kadar gitmek de amentüsüydü sevmelerin
Ah imanımın dehlizine saklanan kadim elif
Bir somun ekmek de benim için böl göz yaşlarında
Ve ışıkları söndür bir kez daha bizim için
Karanlıkta öp sesimin çıplak yanını
(Vesselam…)
Esasında şiire 'şiirle' karşılık vermek istemezdim. Ama böylesi bir sese tahlilden öte başka bir sesle karşılık vermek gerekirdi. Yorum niyetine almayınız bunu, öylece bir kenarda dursun...
Şiiriniz gerçeklerden sıkılıp, anka kuşunun kanatlarında masallara sığınan bir ruhun arayışı gibiydi. Bundandı belki mısraların muhacirliği. Şiirdeki dalgalanmalar yer yer ürkek adımlara tekabül etse de telaşa mahâl yok, koş diyenlere aldırmayın siz...
Ruh tene emanetse ,ten zabt olmayınca
Kaf dağının ardına da gitseniz yok bunda bir keramet...
Evet çocuklar masalları sever.Ama onlar masalları dinlerken şaşırmaz ve garipsemezler. Çünkü gerçekle hayal arasında sendeler çocuklar. Hayali var bilirler en kötü gerçeği de yok. Çünkü bir ressamın kendi yarattığı resmini fotoğraf etmesidir bu durum. Ki o ressam fotoğrafın bile göremediği ayrıntıyı görür. O resmin ortaya çıktığı anı bilir, her saniyesine hakimdir.Çünkü fotoğraf çektiğin anı yaratır.Çocuk da kendine okunan masalı... Demem o ki ; masalı dinleyen gerçeği değil, gerçek olmasını istediğini sever en çok.
Peki siz?
Saygı ve takdirlerimle...
Eyvallah
Düşbaz tarafından 6/23/2011 3:05:51 PM zamanında düzenlenmiştir.