yaban
yaban
gidiyorum içimden gitmeler asılı bende bir yokluk dolduruyor beynimi çakıl taşı yolculuğum oğlan uşak demirden lokma gibi boğazımdan geçiyor demir bir yerlere yetişememenin hep yarım hep bir eksik atıyor yüreğim hep bir yabanım asrını doldurmuş bir güneş ve aşağıda geceyi yutan yanlızlık kutuplar gibi çıplak bir ülke Ne kuş, ne dere, ne ağaç ne de bir evlat mirasım hayaletleri bile aç hayal gücünü aşan sarkaç buz güneşinin soğuk zulmünde kabus gibi geniş bir ülke çıyanların gıpta ettigi kene vasat emiyor zamanı tembel uykudaki saat vakitsiz yumak gibi çözülürken sırrım parıldayan gözlerin yörük abidesi çocuklarını sırtına vururken kabilesi dizinde uyur yolları verimli göğüslerinin sarpa sarmıs yollarının haram bilmeyen nesliyiz uzakta köhneyen alınları vagonlara yığılı ırmak çocukları gökyüzünün gözleri uykulu yürüyüşte yorgun bir sevdanın sürgünü sanki eritir kayaları kum taneciklerinin döndürdüğü zamanı tekrardan nakaratı geçiyor sazdan bereketlenir kesat ovaları yeşil kubbelerin tanıdık yolların karanlık ayakları kiraz dalındaki dilek yerin karnında yürek ayrılık bir bilet yürek koydum yürek ödeyeceğim beledini elbet kurşuni bir ufuk kasvetli gemi Vatan ! Vatan ! azmı sevebildim seni terkediyorsun beni korkulu gecede bile yüzebilen geçen her trenden geriye umut deren yeniden yapmak için yurda demir yolu sakarya Fırat nereden geçer ayın tarlada tütün biriktirdim nikabını döndürmenin tam zamanı çelik vardır çelik yolarda puslanan yanlızlığına inat sığınabilmeli bir çocuk Aslında giden değil Kalandır terkeden Giden de bu yüzden gitmiştir zaten insanın ekmeğe değil şerefe ihtiyacı var bazen |