GELİNCİK
Ey yüreği şiir kispeti ile sarınmış şair
Senden kalan boşluğu hıçkırıklarla doldururken Bu şehir hâlâ gözyaşı kokuyor Devirme gözlerini sorma kendine Ellerime konulan bu kına da ne diye Farkına varmadan kalemini bandığın Bir gelinciğin narin yapağında parmak izlerin Sabahları yüzünü yıkadığın su diye Bir gelincik kanı yakıldı ellerine Faili meçhul bir cinayetin zanlısısın sen Ne kadar kaçarsan kaç kendinden Silkeleyemeyeceksin saçlarından gelincik rengi günahları Mil çekilmiş gözlerinde belirsizlikler Övün artık Senin vurduğun hançerle kanıyor Er meydanında çarpışırken kalemler Geçmişteki şiirlerinden ödünç aldığı kelimeler Dudaklarının arasında afta bekliyor Gelincik ki Kırmızı urbasını sırtına çekip Dağ yamaçlarında azgın tabiata göğüs geren İmlalarına soyundu tül yaprakları Bir nefesinle dağıldı Kırılıverdi incecik boynu Küflü ellerin kefeni İçtiği şiirlerin zehrine bulandı bedeni Adının her harfi mezar taşı Bugün salası verildi çok uzak bir yerde Kirli bir esvap gibi soyun dilindeki bildiğin duaları Bas dudaklarının mührünü mezar taşına |