Ölümü Yeşerten Gassalkaçıyorlar bulutların ıslattığı sokaklar ışık küle düştü düşeli, tunç gagalar yeşertiyordu kundaktaki çığlığı tül bakışlarla sulanmış her yer sonsuz nefes bekliyordu ata yurdunda arkasına bakmadan kaçıyorlardı toprak boşluğundan ölüm gözetler diye gölgelere saklanmış karanlık fanusla boğulan sahipsiz gözler aynı evdeydi terk edilmiş işaret levhalarında saklananlar bir karışlık yolda emekliyorlardı kan bağışındaki sağlam iskeletlerle şaheser dilimli genç kuklalar yeni gelmişti ter dökmüş yosun kayalıklar kalpten damlayan şarapneller el ele serpilmişlerdi kekik okyanusuna sahiplenemediği bahçe ıstırabıydı sadece! ruhu yanmışçasına kaçışıyorlardı.. kınından sıçrayan bir kalem ucu açılmamış kılıçla hemdost geceyi bir kaleme bağlayamam gündüz düşmanını bana gösterdiği için; gece ise hiç bağlayamaz kalemimi sonsuz fişekler patlarken iç’te.. mavi martılar ne yapsın kızgın çölleri deniz ateş ateş köpürürken dili kesilmiş kaşık tadamaz tabağın içindeki baklayı çıkartamaz yemeğin hazzını ağızdaki ramak,ruha dilbeste olmuşken mumu üflercesine ateşten de kaçıyorlardı neydi bu kalabalık seslerin soğukluğu? hangi filinta kalemi kor etmişti sakat kanatlar kan gibi damlamazken ölüme serum vermek bir düğüm nakarat! Gürsel ÇOPUR |