KENDİNDE SUSKUN............................ Zerya’ya takvimlerden ayrılığı kopardı sevdaydı kalan hep bir doğruya tutunur yalan yanlışın içinde boğulur zaman susar kendi içinde susar zeryam kendi uçurumuna urgan düşüne kurban içinde suskun dışında bayram sesini arar dağlarda dağlarda dağılır düşlerde kalır boşluğa düşse de gözleri hep kendine sarılır uyanır uykulardan korkmaz korkulardan dağılsa da kederi suya inse de elleri inmez mavzeri omzundan kim mi diyorsunuz ben de bilmez kendini zerya’m kendini bilmez dinsizin dini o da bilmez rengini içinden suskun dışından bayram yeri hep halayları halayları özler elleri ansızın sızım sızım sızlar içi giremez gecelere kod adı yok yokluklara açar pencerelerini sevdasını koynunda saklar Zerya bu güneşten önce doğar üç şey kazınmıştır künyesine amed yılmaz deniz birde sonsuzluk ekler sonradan sonrası yalan bir tetik düşürür yalnızlığına yarım kalmış bir şiir gibi yarım kalmış bir düş gibi içinden kanar kanar cehenneme kadar aşk içinde dillenir içinde döllenir dillenir sorma sorma zerya’m kirven ne haldedir yaralarım yama tutmuyor derdi ve öylece b(akardı derinlere düşerdi g(özleri içinden suskun dışından bayram yeri aşka yasak kendine tuzak güler kendi içinde yarım yamalak türküleri inmiyor dağlardan kendine sürgün düşüne kurban zozan’ı zozan’ı özler durmadan bir güz konar avlusuna ömrü ayaza keser zerya bu keklik gibi oradan oraya seker kaç kuş üşür kaç ay doğar zerya bu geceyi gözleriyle yakar o hiroşima’ya atılan bombanın çekirdeğinden kök salar hayata göz yaşlarıyla sular kendini acılarıyla avutur dünyanın gözünde bir şark çıbanıdır patladı patlayacak fitili yüreğindedir yine kan kokusu karıştı toprağa kurtlar uluyor durmadan bir parça can derdine düştü beden döner kendi içine pusu kurar umudundan başka nesi var iki hiçlikten bir olmayı yoktan var etmeyi ezbere bilir ezbere bilir bütün dengbejlerin türkülerini ezbere bilir annesinin karnında babasının dizinde öğrenmiştir sesi de sessizliği gibidir yakar yırtar geceleri de kendine gelir kendi toprağına yabancı puşt amcasına dilenci olmuştur ecdadı yurdunda yaralı bir yüzdür artık gerilladır dağların adıdır o bir şark çıbanıdır anaların ağıtıdır zerya düşünde saklıdır içinden kanatlıdır bir deniz gibi vurur kıyılara kavgalarda saklıdır ama o hep haklıdır bir kurşun sekerdi geceden filistin bombalanır ırak işgal edilirdi uyanırdı zozan ablasını ablası özler durmadan ateşler içinde kalır kuşatılır düşleri yarım kalır gülüşleri zozan ablasının uzun kederi ölüp ölüp dirilttiklerimiz saymazsak kaç can bıraktık ardımızda kaç gözyaşı kaç ayrılık kaç sulu gözlü sevgili öpüp öpüp bıraktıklarımızı saymazsak bizden geriye ne kalır azrail ile zar atar kelle koltukta gezer içinden yansa da dumanı dışından tüter sonrası kendine suskun kendine fırtına dilde yara kavgada bela kalır bir başına susar ki susar susar sonsuza yırtar dağların bütün eteklerini çıplak bir göz yaşıyla kalır kan işer bastırırdı acılarını zerya’m bütün anaların haklı yası ölümse gidilen yol çekilen kahır bu candan geriye ne kalır zerya bir asi ölümüne isyan kıblesini şaşıran şeytan sınırda sürgün baştan sona uzun bir destan d e s t a n zerya’dan arda kalan d e s ta n z e r y a ‘ m 08 04 2008 İsa İnan |
hasretle kavuşturmayı aynı mısradan dizginleyen kalemin başımın ucundan eksik olmasın