"baran"
eksik bi şey derler ya hani,
öyle değil bu sefer... istemeden bir sürü söz biriktirmişim, namluda ters dönmüş cümlelerim; kime ne söylesem kendimi vuracak gibiyim... fırtına gelsin diye yalvarırcasına sessizim, hayallerimin çatıları uçtu uçacak yakındır böyle giderse bilirim, yüreğim ha koptu, ha kopacak... gül pembesi sevmişim hayatı ama kan kırmızısı tutmuş ellerim her dalı, yaşamaya gelmeden saatimin yelkovanı akrep girmiş tabutuma, zehre bulamış her yanı... yoklukla varlık arasında cennete kavuşmuş gibiyim ama kendimle araf arasında, tanıdık bi cehennemim; okudukça tuz basacak gibiyim kan damlayan yaralarına ellerimin kimseyi öldürmedim belki ama, kimse beni öldürmeden de bilirim zor bi soru değil ki bu elbet bi gün ben de öleceğim ama yüzmeden nehirde boğulmak yakışmaz bi deliye, işte bu yüzden koşar adım gideceğim yazar kasa olmamış gönüllere ve ben her günü gördüğüm tepeden kokusunu çekmekteyim denizin zaten, ama hayat dedikleri uçuruma atlarken anesteziyi reddedeceğim... gerçekle-doğru sigara dumanına boğulurken aralarındaki sis "yağmur"a dönecek; ve insanla sis arasına da, bi umuttur bi "yağmur" girecek... işte her yağmurda bir daha doğacak, ve her doğduğumda ağlayacağım... gökkuşağının adını küçük bir kız çocuğuna armağan etmek için son bir kibrit çakacağım... |